HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Murat Yılmazer

Mimarisi ve Sanatı ile ROKOKO.... İyi tasarım yapma dürtüsü, tıpkı yaşamayı sürdürme dürtüsü gibi birşeydir. Harry Bertoia

Magazinizmir

Bu ay Şatafatın en az Art Deko kadar yoğun olduğu ama o oranda dekodan önce ortaya çıkması sebebi ile ROKOKO Mimarisini  ve Sanatını sizler ile paylaşmak istedim.

 

Rokoko mimari 18. Yüzyılın başlarında Paris’te ortaya çıkmıştır. Birçok sanat akımında olduğu gibi rokoko da kendisinden bir önceki akım olan barok mimarinin özelliklerine eleştirel bir yaklaşım olarak kendini göstermiştir. Kronolojik olarak incelediğimizde Rokoko mimari, Barok mimari akımının sonunda ortaya çıkmış ve 18. yüzyıl sonlarına doğru yerini Neoklasizm almıştır. Mimari bir akım olmanın ötesinde Rokoko, Fransız Kralı XIV. Louis in 1715’deki ölümünden 1789 Fransız devrimine kadar geçen süreyi ifade etmektedir. Hatta bazı kaynaklar tarafından 18. Yüzyıl, Rokoko dönemi olarak kabul edilir.

Dekorasyon alanında klasik süslemelerden oldukça farklı olan bu hafif ve eğri çizgili süsleme anlayışının bilinen ilk örneklerinden birini Paris’te ki Hotel de Soubise salon süslemelerinde görmek mümkündür.

Rokoko mimarisinin ilk çıktığı yer Paris olsa da, göreceli olarak barış ortamında doğan bu tarz, gezici sanatçılar sayesinde kısa sürede kendini Fransa’nın dışında İngiltere, Almanya, Rusya, Avusturya, İspanya gibi ülkelerde de göstermeye başlamıştır.

Rokoko Mimari, ‘Güneş Kral’ olarak adlandırılan XIV. Louis’in sarayında yaşayan soylu saray üyelerinin, Barok mimariden sıkılarak yenilik aramaları sebebiyle ortaya çıkmıştır. Versay Sarayı’nda yaşamak zorunda kalan saray üyeleri, kendilerini ya saraydaki dar ve bakımsız konutlarda ya da kasabanın kötü konutlarında buldular. Bu dönem içerisinde Le Brun tarafından Barok klasik üslupta tasarlanan, ağır ve kasvetli iç mekanların verdiği sıkıntıyı oldukça fazla yaşadılar.

Bunların etkisi temelinde XIV. Louis’in ölümüyle beraber Versay’dan dışarı büyük bir göç başladı. Soylular Versay’dan ayrılarak Paris’in merkezine gitmiş ve kentin kenar mahallelerinde kendilerine özel ferah evler ve oteller yaptırmışlardır. Bu yapılar ev tasarımındaki yeni özgürlüğün habercisi olmuştur. Jean Courtonne tarafından 1722 tarihinde tasarlanan Hotel de Matignon bunun en güzel örneklerinden biridir.

Rokoko tarzı, Barok mimarinin aksine dinsel öğelerden daha çok iç mekanlar ve konut, otel vb. yapılar üzerinde kendini göstermiştir. Rokoko; akıp giden kıvrımlı formların zenginliği ve estetik tasarımları ile öne çıkar. Açık renklerin ve ferah atmosferlerin baskın olduğu Rokoko mimarinin genel özellikleri kısaca şunlardır:

  • Süslemelerde C ve S kavisi kullanımı
  • Deniz kabuğu, yaprak, kuş ve bitki motifleri kullanımı
  • Çiçek ve otların büyürken oluşturduğu kıvrımlardan ilham alan çizgiler
  • Ayna ve mücevherlerle kaplanmış yüzeyler
  • Asimetrik ve düzensiz unsurlar
  • Beyaz alçı sıvanın abartılı kullanımı
  • Binaların dış tasarımın sade, iç tasarımın ise detaylı oluşu
  • Çin ve Japon tarzı desenlerin kullanımı ve oryantalist tasarımlar
  • Barok mimariye göre daha sade, yalın ve yumuşatılmış bir stil

Rokoko tarzı 1730 yılından 1770 yılına kadar uzanan süre zarfında Almanya’da etkili olmuştur. Fransa basınını takip eden kesimin yanı sıra, gezgin Fransız mimar ve dekoratörlerin etkisi ile Almanya’da görülmeye başlamıştır. Alman mimarlar rokoko tarzını benimsemiş, ancak Fransız tarzının ötesinde daha asimetrik ve daha süslü bir şekilde kullanmayı tercih etmiştir. Dik açıları olmayan beyaz ve soluk pastel duvarlar, yaldızlı ve gümüş içeren dekoratif öğelerle süslenmiştir. İlk önemli yapı, Fransız mimar François de Cuvilliés tarafından 1739 yılında yapımı tamamlanan Münih şehrindeki Amalienburg Sarayı ve av köşküdür.

Rokoko, Fransa’da daha çok soyluların savunduğu ve sahip çıktığı bir akım olmakla birlikte, hazcılığı sembolize eder. Dönemin soylu ve aristokrat kesiminin zevkini yansıtan Rokoko, Barok sanatın gösterişinden uzak, sade ve zariftir. Bu süsleme biçiminde C ve S şekillerinin yanı sıra , deniz kabuğu motifleri ve bitkisel motifler kullanılmıştır. Bu akımda, derinlikten çok, güzellik ön plandadır. Rokoko, Barok sanatın hem zirvesi hem de çöküşü olarak görülür. Barok mimarisindeki ağır ve ciddi yapıtlardan sonra sanatçılar daha hafif bir tarza yöneldiler. Barok mimarideki dindarlık yerini dindışı mimariye bıraktı. Saraylardaki salonlar, duvardaki tablodan mobilyaya, duvar kâğıdından kadınların mücevherlerine kadar Rokoko akımının etkisine girdi. Dekorasyon, tavan, duvar, köşe süslemeleri dışında porselen, mobilya, seramik gibi alanlarda da Rokoko etkisini gösterdi ve bu işlerde sanatçılar, motifin her yerini en ince ayrıntısına kadar işlediler.


 

Rokoko (Rococo), Barok dönemden sonra sanat akımlarına verilen addır. 18. yüzyılın ortalarına doğru Barok döneme karşı tepki olarak doğmuş olan barok stile göre daha ince ve şekillerin kıvrımları daha zarif bir stildir.

Rokoko Mimari; Barok dönem mimarları tarafından klasik dile eklenen zengin süsleme ve serbest biçimlerdeki yanılsama ve duyusal uyarımları daha da artırmıştır. Katolik dünyayla, Kutsal Roma İmp. ve Güney Almanya’yla anılan bir dönemdir.

Rokoko; inancın gizemli ve sezgisel yanlarını vurgulamış ve egemen güçler için çok sayıda manastır, kilise ve sarayın yapılmasında rol oynamıştır. Rokoko; en parlak döneminde geometri ve biçime dayanan soyut mimari ilkelerini bol resimli süslemenin anlatım gücüyle birleştirdi.

 

Aslında Rokoko Mimari Nedir ?

Barok akımın ardından 18.Yüzyıldan sonra ortaya çıkan Avrupa sitiline Rokoko denilmektedir. Akıcı köşeler, yoğun süs, esprili ve teatral temalar ilk akla gelen özelliklerindendir. Beyaz ve pastel renklerin yaldızlamalar ile birleşimi çok rastlanılan bir tarz olmuş, süslemeler ise nerdeyse eserin önüne geçecek duruma gelmiştir. Rokoko oymacı ve süslemeci bir uslup olarak İtalya’da ortaya çıkmıştır.

Rokoko tarzı sadece mimaride değil; dekorasyon, heykelcilik, tiyatro, müzik, edebiyat ve resimde de kendini Avrupa’da uzun süre hissettirmiştir. 15.Louis ile birlikte 18.yüzyılın başlarında, 14.Louis daha geometrik ve resmi tarzlarına karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır. Almanya Bavyera başta olmak üzere Rusya, Avusturya ve Almanya’nın diğer bölgelerinde hızla yayılmıştır.

Rokoko Mimari Örnekleri

Almanya-Münih Amalienburg Sarayı, Polonya –Varşova Branicki Sarayı ve  Czapski Sarayı, Almanya  Linderhof Sarayı, Rusya- St. Petersburg Catherine Sarayı, Fransa-Paris Hotel de Soubise (Prenses Salonu) ,  Fransa-Paris Chantilly Şatosu, Monsieur le Prince Salonu bu akımın en bilinen örneklerindendir.

Rokoko mimariye örnek olarak 3.Ahmet Çeşmesi, Dönertaş Sebili, Hamidiye Sebili, Mihrişah Sebili, Nuruosmaniye Sebili, Nusretiye Sebili verilebilmektedir. Avrupa’da Barok –Rokoko sıralaması izlenirken, ülkemizde Rokoko-Barok sıralaması izlenmiştir. Bu sebeple Barok mimari örnekleri daha belirgin ve bilinen yapılar iken, Rokoko mimari örnekleri daha çok süslemelerde ve çeşmelerde görülmektedir. Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu’ndaki kemerler, çiçekli vazolar, kubbe eteğinde kıvrımlı, istiridye kabuklu, kartuşlu, vazolu bir süsleme kuşağı rokoko tarzı süslemenin en belirgin örneğidir.

Rokoko tarzı mimari Avrupa’da etkin olduğu dönemde Türkiye’de görülmez. Bunun nedeni ise o dönemde Mimar Sinan gibi bir dehanın eserleri ve fikirleri tüm ülkeyi tesiri altına almasıdır. Daha sonra ise resmi binalar ve camilerde Rokoko tarzı hakim olmuştur. Ülkemizde bazı camilerde ve resmi binalarda Barok ve Rokoko tarzı beraber kullanılmıştır. Rokoko ve Barok tarzı mimari tarzda yapılmış birçok eser tarihi özellikleri ile ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Osmanlı Barok Mimarisi Nuruosmaniye Camisi ve Külliyesi ile başlar. Nuruosmaniye, Osmanlı anıtsal cami mimarisinin son örneğidir. İstanbul’un suriçi siluetini oluşturan büyük camilerin sonuncusudur. Bir anlamda Osmanlı Klasik Çağı’nın son yaratması ve yeni bir gelecek için de bir işarettir.

Dallaway, cami için sultanın Avrupa’dan kilise resimleri getirttiğini, fakat bunun ulemanın tepkisine neden olması dolayısıyla vazgeçtiğini anlatır. Sultanın ilgisi sarayda Batı kültürüne karşı gerçek bir ilgi uyandığını göstermektedir.

1755’de biten Nuruosmaniye Camisi ile başlayan Barok dinî mimari 2. Mahmut’un Nusretiye Camisi ile 1826’da sonlanır. Bir yüzyıldan kısa bir süre İstanbul kent peyzajına egemen olur. En erkeni Kuleli Süvari Kışlası olan büyük askeri kışlalar, kent içi peyzajına varlıklarıyla kimlik kazandıran ikinci yapı grubunu oluştururlar. Bu iki yapı grubu Osmanlı başkentinde kagir, büyük boyutlu yapıların başlıcalarıdır. Ve Osmanlı toplumunun yaşamında egemen iki kurumu temsil ederler: Din ve Ordu.

Kentin mimari karakterinin alt yapısını oluşturan ahşap sivil mimari ise 18. yüzyılda kentin özgün mimari karakterinin temelini oluşturur. Kentin ahşap mimari dokusu içinde saray mensuplarının Boğaziçi’nde ve Haliç’te yaptırdıkları yalı, köşk, kasır ve saraylar, büyük ve kagir anıtların yanında, Osmanlı mimari geleneğinin zenginliğini ve canlılığını yansıtırlar. Bugün İstanbul’un en büyük yokluğu o eşsiz ahşap mimarinin yok olmuş olmasıdır. Bunların, birkaç ahşap yalı dışında tümüyle kagir saray ve kasırlarla yer değiştirmesi, Tanzimat’tan sonra sarayın da Avrupa etkisine tümüyle boyun eğdiğini gösterir.

Mimar ve bezemesel zevk bağlamında kışlalar Batı ile hesaplaşmanın bir aracı olarak görülse de, sultan camilerinin ve yine sultanların yaptırdığı büyük çeşmelerin Batılı üsluplardan etkilenmeleri saraylardan önce başlamıştır. Fakat bu zaman farkı, yukarıda belirttiğim gibi, uzun değildir. Topkapı sarayında 3. Osman köşkü Barok üslupta yapılmıştır. Bu Batılı etki konusunda dikkat edilmesi gereken, camilerde olduğu kadar, ahşap saraylarda da gelenekten gelen boyutsal ve mekânsal değerlerin ve mekân döşemesinin sürdürülmesidir.

Rokoko 14. Louis döneminde İtalyan sanatının egemenliğine karşı ortaya çıkan Fransız Klassisizm’inin özellikle 15. Louis (1715-1784) döneminde gelişen ve sonradan İtalya dışı Avrupa Barok üslubunun daha bezemesel aşaması olarak görülebilecek bir üsluptur. Başlangıçta “Louis Quinze” üslubu olarak da tanınan bu üslup Fransız sarayının etkisi ile Avrupa’ya yayılmış ve özellikle Alman dilli ülkelerde Barok üslubun son aşaması olarak çok zengin desenlerle uygulanmıştır. 28 Çelebi Mehmed Efendi’nin İstanbul’a taşıdığı Fransız “Louis Quinze” üslubunun örnekleri idi. En ünlü yaratıcısı Pierre Lepautre ve daha sonra Pineau gibi sanatçılar olan bu bezemesel arabesk, Fransız klasik mimarisin iç mekânlarında “courbes-contre-courbes” (eğri-karşı-eğri) denen çizgisel bir mekanizmanın egemen olduğu ve kökenini klasik Fransız bahçe tarhlarının desenlerinde bulan neşeli ve hafif bir bezeme üslubudur. Üslup aşamalarının sonuncusu olan “Rocaille” döneminde özellikle deniz tarağı motifi çok kullanılmıştır. Birçok sanat tarihçisi Rokoko’yu Barok’un son aşaması olarak kabul eder. Avrupa ülkelerine de, İstanbul gibi Fransız desenleriyle gelmiştir. İstanbul’da da akant yaprakları, deniz tarakları, (C) ve (S) eğrileriyle oluşturulan kartuşlar başlıca motiflerdir.

İlk olarak Fransa’da görülmeye başlanan Rokoko, Barok sanatın kıvrımlarını takip etmiş fakat o yoğun ruhani havayı biraz dağıtmıştır. Temel prensip olarak hiçbir yüzeyi olduğu gibi bırakmak istemeyen bir sanat anlayışıdır. Bu sebeple Rokoko üslubu daha ziyada bir dekorasyon sanatıdır diyebiliriz.

Kendine has mobilya tasarımları, süslemeleri ve hatta giyim tarzı vardır. Rokoko, mimari bir akımın çok ötesinde, adeta bir yaşam biçimidir. Etkili olduğu kısa dönemde soylular tarafından benimsenmiş ve hızla uygulanmıştır.

Rokoko dönemi mimarisi ve yaşam tarzı denildiğinde ilk akla gelen beyaz renktir. Bembeyaz duvarların etrafını saran altın varaklarla yapılmış yapraklar ve çiçekler görüyorsanız kesinlikle Rokoko üslubundaki bir yapıdasınız demektir.

 

 

Rokoko Mimari Özellikleri

Rokoko mimari yapılarda dini yapılardan ziyade otellerde ve konutlarda çok daha sık kullanılmıştır. Oldukça fazla süsleme içermesine rağmen çiçek ağırlıklı bezemeler kullanıldığı için ferahlatıcı bir etkisi vardır.

  • Süslemelerde keskin kenarlar yerine C ve S şeklinde kıvrılan bezemeler kullanılır.
  • Yaprak, çiçek, bitki ve kuş gibi doğa unsurları sıkça kullanılır.
  • Düz ilerleyen simetrik detaylar yerine asimetrik ve düzensiz çizgiler kullanılır.
  • Rokoko mimari eserlerinde, binaların dış cepheleri oldukça sade olmasına rağmen iç detaylar oldukça gösterişlidir.
  • Yüzeylerde dikkat çekici yoğunlukta ayna ve mücevher kullanılır.
  • Bitkilerin büyürken geçirdiği evrelerden esinlenerek tüm süslemeler kıvrımlı olarak kullanılır.
  • Rokoko dönemi eserlerde, desenler incelendiği zaman, Uzak doğu (Japonya, Çin vb.) tarzından etkilenmiş çizimler kullanıldığı görülür.

Tüm bunların haricinde en önemli özellik ise beyaz kullanımıdır. Beyaz alçı sıvalar, beyaz boyalı duvarlar, geniş beyaz fonu olan kumaşlar Rokoko mimarı yapılarda dikkati çeken özelliklerdir.

Rokoko Mimari Örnekleri

1725 yılından itibaren kısa bir dönem etkileri görülmüş olan Rokoko, Fransa haricinde İngiltere, Almanya, İspanya gibi pek çok Avrupa ülkesinde de izler bırakmıştır.

Amalienburg Köşkü / Almanya: 1734 yılında yapımına başlanan Rokoko mimari tarzındaki bu eser av köşkü olarak tasarlanmıştır. Pastel tonda oldukça sadece dış cephesi olan binanın iç dekorasyonu altın varak detaylarla işlenmiştir.

Branicki Sarayı / Polonya: Komutan olan ve kont unvanı bulunan Jan Klemens Branicki tarafından yaptırılmıştır. Fransa’daki bu döneme ait mimari örneklerinin birebir kopyası olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir.

Linderhof Sarayı / Almanya: Versay Sarayından fazlaca etkilenerek tasarlanmış bir eserdir. 1886 yılında yapımı tamamlanmış ve günümüzde müze olarak ziyarete açılmıştır.

Catherine Sarayı / Rusya: Deli Petro olarak bilinen I. Petro’nun eşi İmparatoriçe Catherine tarafından yaptırılmıştır. 1736 yılında tamamlanan bu nadide Rokoko tarzında eserin, iç dekorasyonunda 100 kg. altın kullanılmıştır.

ÜLKEMİZDEKİ ÖRENEKLERİ...

Fransa kralı XV. Louis’in, III. Ahmed’e gönderdiği hediyelerde görülen Rokoko üslubu, merak uyandırmış ve bazı eserlerde kullanılmıştır.

Dolmabahçe Sarayı / İstanbul: Bütün saray değilse de Muayede Salonu tamamen Rokoko üslubu ile dekore edilmiştir. 2000 metrekare genişliğindeki salon, hem denizden hem de karadan dikkat çekmektedir.

Büyük Mecidiye Camii / İstanbul: Dış cephe yapısıyla Barok sanat esintileri hissedilse de içeride kullanılan renk ve süslemeler Rokoko mimari özellikleri taşımaktadır.

Yıldız Sarayı / İstanbul: Saray binaları arasında bulunan Şale Köşkü, özellikle dekorasyon tasarımları ve süslemeleriyle Rokoko tarzını yansıtmaktadır.

Rokoko tarzın ayırt edici özellikleri başında kıvrımlı formlar gelir. Estetik tasarımlar ve açık renklerin yaygın olarak kullanıldığı yapılarda, ferah bir hava oluşturulması hedeflenmiştir. Soylu sınıfının isteklerince geliştirilen Rokoko tarzı, dinsel yapılardan çok konut ve otel gibi özel binalarda kendisine kullanım alanı bulmuştur. Asimetrik ve düzensiz unsurların ön planda olduğu bu anlayışta bina dış tasarımları sade tercih edilmiş, iç tasarımlarda ise süslemenin her detayına özen gösterilmiştir. Daha sade ve yumuşak bir stil olarak adlandırılabilecek bu yeni akımda ayna ve mücevher kullanımından süslemede sıkça yararlanılmıştır.

Beyaz alçı sıvanın bolca kullanıldığı yapılarda oryantal esintiler gözlemek mümkündür. Çin ve Japon tarzı binalar bu dönemde Avrupa’da kullanılırken, her iç tasarım detayında eşsiz kıvrımlar gözlemlemek mümkünüdür. Barok tarzının kasvet ve karmaşasının tam zıttı tasarım özelliklerine sahip olan bu yeni tarzın havadar ve yalın tasarımları dünyanın farklı bölgelerinde yer almaktadır.

ASLINDA ROKOKO SANATI...

Rokoko, barok akımın ardından gelişen ve dönemin son ifade tarzı olan, bolca süslenmiş bir 18. yüzyıl Avrupa stilidir. İllüzyonun ve teatralliğin prensiplerini, yoğun süs, asimetri ve akıcı köşelerle ulaşılan bir etkiyi öne çıkarır.

Gözü her yöne çeken yaldızlamayla birleşen beyaz ve pastel renklerin vurgusunu kuvvetlendirir. Süsleme tam anlamıyla mimari alana hakim olmuştur.

Mimari ve dekorasyonun Rokoko stili Fransa’da 18. yüzyılın başlarında 15. Louis’in hükümdarlığı altında, 14. Louis’in daha resmi ve geometrik stiline karşı bir tepki olarak doğmuştu. Stil rocaille veya rocaille tarzı olarak biliniyordu. Avrupa’ya, özellikle Bavyera, Avusturya, Almanya ve Rusya’nın diğer bölgelerine hızla yayıldı.

Ayrıca diğer sanatlar, özellikle resim, heykel, edebiyat, müzik ve tiyatroyu etkilemeye başladı. Rokoko sanatçıları ve mimarları daha çok şakacı, gösterişli ve zarif bir yaklaşım kullandılar.

Rokoko, oynak ve esprili temalara sahipti. Rokoko, odaların iç dekorasyonunu şık ve süslü mobilyalarla ve süslü aynalarla tasarlıyordu. Mekanları, kabartmaları ve duvar boyalarını tamamlayan duvar halılarının oluşturduğu bir sanat eseri olarak dekore ediyordu. Rokoko aynı zamanda chinoiserie’den ve bazen de Çin figürleri ve pagodalardan etkilenmiştir. Rocaille stilinin öğeleri bazı Fransız sanatçıların eserlerinde ortaya çıkmıştır.

Detaylardaki pitorek zevk, kavis ve ters kavisler ve barok hareketini coşkunlukla değiştiren asimetri ile belirgin hale geliyordu. Fakat Fransız rocaille ögeleri Alman Rokokosunun deliliğine asla ulaşamamıştır. Kutlama yapmak için bir araya gelmiş genç soyluları pastoral ortamda betimleyen Fête Galante türünün baş savunucusu Antoine Watteau’dur.

Özellikle Louvre’daki Pilgrimage on the Isle of Cythera tablosu bunun güzel bir örneğidir (1717). Watteau, 1721’de otuz yedi yaşında ölmüştür, ancak eserleri yüzyılın geri kalanında da nüfuzunu sürdürmeye devam etmiştir. Pilgrimage on the Isle of  Cythera tablosu, 1752 veya 1765 yıllarında Prusya şansölyesi Frederick tarafından Berlin’deki Charlottenberg sarayını dekore etmek için satın alınmıştır.

ROKOKO SANATÇILARI...

Dekoratif resimde Watteau ve the Féte Galante’in varisi Madame de Pompadour’un en sevdiği ressam olan François Boucher’dir (1703–1770). Çalışmaları, stilin en bilinen örneklerinden biri haline gelen şehvetli Toilette de Venus’dür (1746). Boucher, zamanın tüm türlerine katılmıştır, duvar halıları tasarlamış, porselen heykel modelleri yapmış, Paris operası için dekorlar ve Saint-Laurent Fuarı için dekor tasarlamıştır.

Fête Galante tarzındaki diğer önemli ressamlar Nicolas Lancret ve Jean-Baptiste Pater’dir. Stil özellikle, 1735’te tamamlanan Versailles Sarayı’nda Herkül Salonunun tavanının zengin dekorasyonunu boyayan François Lemoyne’yi etkilemiştir. Boucher, Pierre-Charles Trémolières ve Charles-Joseph Natoire tarafından cesur ve mitolojik temalarla yapılan resimler, Paris’te Hotel Soubise’nin (1735-40) ünlü salonunu süslemiştir.

 

Diğer Rokoko sanatçılarına şunlardır; Jean François de Troy (1679–1752), Jean-Baptiste van Loo (1685–1745), oğulları Louis-Michel van Loo (1707–1771) ve Charles-Amédée-Philippe van Loo (1719–1795), kardeşi Charles-André van Loo (1705–1765) ve Nicolas Lancret’dir (1690–1743). Avusturya ve Güney Almanya’da, Rokoko tarzı üzerinde en büyük etki İtalyan resmidir. Oğlu Giovanni Domenico Tiepolo tarafından yardım gören Venedikli ressam Giovanni Battista Tiepolo, Würzburg Rezidansı için (1720-1744) fresk boyaması amacıyla davet edilmiştir. Bavyera rokoko kiliselerinin en tanınmış ressamı, Wieskirche’nin tavanını boyayan Johann Baptist Zimmermann’dı (1745-54).

Rokoko Dönemi Mimarisi Özellikleri

 

Rokoko, Fransa’da hazcılığı sembolize eden ve de en çok da soylu kesimin benimsediği bir sanat akımdır. Aristokratların ve soylu kesimin zevklerini yansıtmakta olan akım; Barok Dönemin gösterişli havasından uzak olup daha çok sadelikten yanadır. Birbirinden farklı süsleme teknikleri kullanılan Rokoko Döneminde tavanlar duvarlar ve pervazlarda C ve S şekillerinin kullanımına ağırlık verilmektedir. Süslemelerde kullanılan deniz kabuğu motifleri ve bitkisel motifler süslemelerin kullanıldığı ortamlara doğallık karmaktadır. Pastel renklerin sıklıkla gözümüze çarptığı dönemde altın rengi de gözümüze çarpmaktadır.

Rokoko Dönemi Mimarları

  • Jakob PRANDTAUER 1660-1726
  • Germain BOFFRAND 1667-1754
  • Balthasar NEUMANN 1687-1753
  • Mathaüs PÖPPELMANN 1662-1736
  • Lukas von HILDABRANDT 1668-1745
  • Johann DIENTZENHOFER 1689-1751
  • Michael FISCHER 1692-1766
  • Giuseppe Galli Da BIBIENA 1696-1757

Rokoko’nun mimari alanındaki klasik örneklerine baktığımızda

  • Jean Aubert
  • Germain Boffrand isimli Fransız iç mimarların tasarımları karşımıza çıkar.

Bu iki mimar tarafından dekore edilen Salon de Monsieur le Prince ile Hôtel de Soubise yapıları, mezkur camiada rokoko tarzının dekoratif sanatlardaki en saygıdeğer örnekleri olarak varlıklarını sürdürür.

İç mekandaki tezyinler dışında rokoko’nun münezzeh tesirine möble ve porselen gibi eşyalarda da tanıklık ederiz. 1700’lü yılların Fransa’sında möbleler, gümüş ve seramikler doğal kavkı ve çiçek bezekleri ile rokoko formasyonuna ayak uydurmaya başlamıştır. Böylece rokoko’nun tesiri daha teferruatlı ve yaldızlı bronz varyasyonları ile çeşitli materyallerde biçimlenmiştir.

Rokoko Sanatçıları

Rokoko’nun ressamların ilgisine mazhar olması ise ilk kez Antoine Watteau isimli sanatkarın yaratıları ile gözlenebilir bir boyuta ulaştı. Dönemin muteber isimlerinden Antoine Watteau zarif, nazik ve melankolik tablolarıyla rokoko’yu resim sanatına taşıdı. Daha sonra François Boucher imzalı nü tablolarla rokoko formasyonu geniş bir kitleye erişti.

Rokoko’nun en iyi uygulayıcıları arasında Jean-Marc Nattıer, Fragonard ve Jean-B. Perroneau gibi isimler de vardır. Fransız tablolarındaki rokoko tarzının ifade ediliş biçimi ekseriyetle şu betimlemelerle anlatılabilir; mitolojik ögeler, erotik temalar, açık tonlu renkler, ince veya narin çizgiler…

 

Tüm bu zenginliğin içerisinde dönem olarak Rokoko’ yu Gerek mimarisi ile gerek ise sanatı ile biz tasaerımcılar için ve siz kullanıcılar için aslında hala bir geçerliliği ve keyfi olduğu, bunun ile doğru orantılı olarak hayatımızda halen var olduğu da aşikardır.

Tasarımla Kalın...


 

 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN