HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Murat Yılmazer

Art Deco & İç Mimarlık İlişkisi...

Magazinizmir

Bu ay her ne kadar Farklı bir konu için yazmayı hedeflesem de TV Kumandası ile olan savaşım esnasında karşıma aslında dekorasyon işleri ile ilgilenen herkes bir şekilde arayış ve tamamlayıcılığı kendine düstur edinmek ile ilgili bir dert edinmekteler ise de bir şekilde yolları ART DECO’ nun gizemli ve kapsayıcı sihrine kapılmadan edemezler diye düşünüyorum.

Paris’ de iki dünya savaşı arasında doğan ve Art Deco adı verilen üslup Avrupa ve Amerika’nın büyük kentlerinde hemen benimsenmiştir. Art Deco mobilyanın kökenleri 20.yüzyıl başlarında Almanya ve Avusturya’nın Geleneksel El Sanatları atölyelerinde üretilen mobilyalara dayanır. Bu tür mobilyalar 1925’de Paris’de açılan Uluslararası Modern Dekoratif Sanatlar ve Endüstri Sanatları Sergileri ile tüm dünyaya tanıtılmıştır.
1930’lara kadar özellikle Jacques Emile Ruhlmann ve Eileen Gray gibi tasarımcıların öncülük ettiği bu üslupta üretilen mobilyalarda sedef, fildişi, boğa, abanoz, altın, gümüş, maroken, kaplan ve leopar postları ile parlak renkli ipekli kumaşlar en gözde malzemeler olarak kullanılmıştır. Tropikal yapraklar ve çiçekler, iri güller ve gül demetleri, atletik yapılı kadın figürleri gibi dekoratif unsurların yanı sıra mobilyaların ahşap kısımlarına Fovizm “Saf renklerin alabildiklerine gelişmesi, açılması temeline dayanan akım, 20. yüzyılın ilk sanat devrimidir. Fovizm, programı, teorileri ile bir “ekol”, kesin bir akım değil, birkaç ressamın birleşmesi; eşit kaygılarla çalışmasından doğmuş bir harekettir.” akımının naif resimlerini anımsatan resimler yapmak moda olmuştu. 
1930’lu yıllardan sonra daha çok Amerika’da gelişen bu üslup Amerikan Sineması aracılığı ile de yaygınlaşmıştır. Amerikan Art Deco stili yalın ve küt formları ile Bauhaus ve De Stijl üslubunun etkilerini hissettirir. 
Günümüzde New York Brooklyn Müzesi Dekoratif Sanatlar Seksiyonu’nda sergilenen Worgelt Stüdyo’su Amerikan Art Deco’sunun en özgün örneklerinden bir tanesidir. New York’lu bir çift olan Mr. ve Mrs. Milton Weil’in Park Avenue’de bulunan apartman dairelerindeki bu çalışma odası Paris’li tasarımcı Alavoine tarafından 1928’de düzenlenmiştir. 1920’lerin Fransız Art Deco’sunu anımsatan bu odanın duvarları geometrik motiflere sahip çeşitli ahşap malzeme ile kaplanmıştır. 

Art Nouveau üslubunun mobilya getirdiği en önemli özellik bütünlüğünün sağlanması ve bulunduğu ortamla uyum ilişkisidir. Mobilyanın ahşap kısmından döşemelik kumaşına, aynı mekânda bulunan mobilyaların kendi aralarında olduğu kadar, duvar kâğıdı veya duvar kaplaması, zemin döşemesi veya halı ve aydınlatma elemanları ile de görsel bir harmoni içinde olmasına büyük bir titizlikle dikkat edilmiştir.

Art Nouveau üslubunun ortaya çıkmasında Fransa da rol oynadı. Fransız tasarımcı ve teorisyen Eugéne Grasset, cam sanatçısı ve Nancy Okulu’nun kurucusu Emile Gallé ile sanat ticareti yapan Samuel Bing bu akımın önderliğini yaptılar. Uygulamalı Sanatlar’da akademisyen olarak görev yapan Grasset 1879-1881 yılları arasında arkadaşı Charles Gillot için yaptığı mobilya tasarımları ile tanındı. Emile Gallé mobilya tasarımları yapmasına 

Bu ay her ne kadar Farklı bir konu için yazmayı hedeflesem de TV Kumandası ile olan savaşım esnasında karşıma aslında dekorasyon işleri ile ilgilenen herkes bir şekilde arayış ve tamamlayıcılığı kendine düstur edinmek ile ilgili bir dert edinmekteler ise de bir şekilde yolları ART DECO’ nun gizemli ve kapsayıcı sihrine kapılmadan edemezler diye düşünüyorum.

Paris’ de iki dünya savaşı arasında doğan ve Art Deco adı verilen üslup Avrupa ve Amerika’nın büyük kentlerinde hemen benimsenmiştir. Art Deco mobilyanın kökenleri 20.yüzyıl başlarında Almanya ve Avusturya’nın Geleneksel El Sanatları atölyelerinde üretilen mobilyalara dayanır. Bu tür mobilyalar 1925’de Paris’de açılan Uluslararası Modern Dekoratif Sanatlar ve Endüstri Sanatları Sergileri ile tüm dünyaya tanıtılmıştır.
1930’lara kadar özellikle Jacques Emile Ruhlmann ve Eileen Gray gibi tasarımcıların öncülük ettiği bu üslupta üretilen mobilyalarda sedef, fildişi, boğa, abanoz, altın, gümüş, maroken, kaplan ve leopar postları ile parlak renkli ipekli kumaşlar en gözde malzemeler olarak kullanılmıştır. Tropikal yapraklar ve çiçekler, iri güller ve gül demetleri, atletik yapılı kadın figürleri gibi dekoratif unsurların yanı sıra mobilyaların ahşap kısımlarına Fovizm “Saf renklerin alabildiklerine gelişmesi, açılması temeline dayanan akım, 20. yüzyılın ilk sanat devrimidir. Fovizm, programı, teorileri ile bir “ekol”, kesin bir akım değil, birkaç ressamın birleşmesi; eşit kaygılarla çalışmasından doğmuş bir harekettir.” akımının naif resimlerini anımsatan resimler yapmak moda olmuştu. 
1930’lu yıllardan sonra daha çok Amerika’da gelişen bu üslup Amerikan Sineması aracılığı ile de yaygınlaşmıştır. Amerikan Art Deco stili yalın ve küt formları ile Bauhaus ve De Stijl üslubunun etkilerini hissettirir. 

Günümüzde New York Brooklyn Müzesi Dekoratif Sanatlar Seksiyonu’nda sergilenen Worgelt Stüdyo’su Amerikan Art Deco’sunun en özgün örneklerinden bir tanesidir. New York’lu bir çift olan Mr. ve Mrs. Milton Weil’in Park Avenue’de bulunan apartman dairelerindeki bu çalışma odası Paris’li tasarımcı Alavoine tarafından 1928’de düzenlenmiştir. 1920’lerin Fransız Art Deco’sunu anımsatan bu odanın duvarları geometrik motiflere sahip çeşitli ahşap malzeme ile kaplanmıştır. 

Art Nouveau üslubunun mobilya getirdiği en önemli özellik bütünlüğünün sağlanması ve bulunduğu ortamla uyum ilişkisidir. Mobilyanın ahşap kısmından döşemelik kumaşına, aynı mekânda bulunan mobilyaların kendi aralarında olduğu kadar, duvar kâğıdı veya duvar kaplaması, zemin döşemesi veya halı ve aydınlatma elemanları ile de görsel bir harmoni içinde olmasına büyük bir titizlikle dikkat edilmiştir.

Art Nouveau üslubunun ortaya çıkmasında Fransa da rol oynadı. Fransız tasarımcı ve teorisyen Eugéne Grasset, cam sanatçısı ve Nancy Okulu’nun kurucusu Emile Gallé ile sanat ticareti yapan Samuel Bing bu akımın önderliğini yaptılar. Uygulamalı Sanatlar’da akademisyen olarak görev yapan Grasset 1879-1881 yılları arasında arkadaşı Charles Gillot için yaptığı mobilya tasarımları ile tanındı. Emile Gallé mobilya tasarımları yapmasına karşılık başarısını cam ve metal işlerinde gösterdi. Paris’te Uzakdoğu’dan ithal ettiği mobilyaları pazarlayan S.Bing ise Fransız mobilya üretiminde yeni bir çığır açtı. Rue de Provence’daki dükkânı bir sanat merkezi haline dönüşürken, dükkânın ismi de “Art Nouveau” (Yeni Sanat) olarak değiştirildi.
 

“İyi bir sandalye yapmak gökdelen inşa etmekten daha zor...”
-Ludwig Mies Van Der Rohe (1886–1969)

Bu ay her ne kadar Farklı bir konu için yazmayı hedeflesem de TV Kumandası ile olan savaşım esnasında karşıma aslında dekorasyon işleri ile ilgilenen herkes bir şekilde arayış ve tamamlayıcılığı kendine düstur edinmek ile ilgili bir dert edinmekteler ise de bir şekilde yolları ART DECO’ nun gizemli ve kapsayıcı sihrine kapılmadan edemezler diye düşünüyorum.

Paris’ de iki dünya savaşı arasında doğan ve Art Deco adı verilen üslup Avrupa ve Amerika’nın büyük kentlerinde hemen benimsenmiştir. Art Deco mobilyanın kökenleri 20.yüzyıl başlarında Almanya ve Avusturya’nın Geleneksel El Sanatları atölyelerinde üretilen mobilyalara dayanır. Bu tür mobilyalar 1925’de Paris’de açılan Uluslararası Modern Dekoratif Sanatlar ve Endüstri Sanatları Sergileri ile tüm dünyaya tanıtılmıştır.
1930’lara kadar özellikle Jacques Emile Ruhlmann ve Eileen Gray gibi tasarımcıların öncülük ettiği bu üslupta üretilen mobilyalarda sedef, fildişi, boğa, abanoz, altın, gümüş, maroken, kaplan ve leopar postları ile parlak renkli ipekli kumaşlar en gözde malzemeler olarak kullanılmıştır. Tropikal yapraklar ve çiçekler, iri güller ve gül demetleri, atletik yapılı kadın figürleri gibi dekoratif unsurların yanı sıra mobilyaların ahşap kısımlarına Fovizm “Saf renklerin alabildiklerine gelişmesi, açılması temeline dayanan akım, 20. yüzyılın ilk sanat devrimidir. Fovizm, programı, teorileri ile bir “ekol”, kesin bir akım değil, birkaç ressamın birleşmesi; eşit kaygılarla çalışmasından doğmuş bir harekettir.” akımının naif resimlerini anımsatan resimler yapmak moda olmuştu. 
1930’lu yıllardan sonra daha çok Amerika’da gelişen bu üslup Amerikan Sineması aracılığı ile de yaygınlaşmıştır. Amerikan Art Deco stili yalın ve küt formları ile Bauhaus ve De Stijl üslubunun etkilerini hissettirir. 

Günümüzde New York Brooklyn Müzesi Dekoratif Sanatlar Seksiyonu’nda sergilenen Worgelt Stüdyo’su Amerikan Art Deco’sunun en özgün örneklerinden bir tanesidir. New York’lu bir çift olan Mr. ve Mrs. Milton Weil’in Park Avenue’de bulunan apartman dairelerindeki bu çalışma odası Paris’li tasarımcı Alavoine tarafından 1928’de düzenlenmiştir. 1920’lerin Fransız Art Deco’sunu anımsatan bu odanın duvarları geometrik motiflere sahip çeşitli ahşap malzeme ile kaplanmıştır. 

Art Nouveau üslubunun mobilya getirdiği en önemli özellik bütünlüğünün sağlanması ve bulunduğu ortamla uyum ilişkisidir. Mobilyanın ahşap kısmından döşemelik kumaşına, aynı mekânda bulunan mobilyaların kendi aralarında olduğu kadar, duvar kâğıdı veya duvar kaplaması, zemin döşemesi veya halı ve aydınlatma elemanları ile de görsel bir harmoni içinde olmasına büyük bir titizlikle dikkat edilmiştir.

Art Nouveau üslubunun ortaya çıkmasında Fransa da rol oynadı. Fransız tasarımcı ve teorisyen Eugéne Grasset, cam sanatçısı ve Nancy Okulu’nun kurucusu Emile Gallé ile sanat ticareti yapan Samuel Bing bu akımın önderliğini yaptılar. Uygulamalı Sanatlar’da akademisyen olarak görev yapan Grasset 1879-1881 yılları arasında arkadaşı Charles Gillot için yaptığı mobilya tasarımları ile tanındı. Emile Gallé mobilya tasarımları yapmasına karşılık başarısını cam ve metal işlerinde gösterdi. Paris’te Uzakdoğu’dan ithal ettiği mobilyaları pazarlayan S.Bing ise Fransız mobilya üretiminde yeni bir çığır açtı. Rue de Provence’daki dükkânı bir sanat merkezi haline dönüşürken, dükkânın ismi de “Art Nouveau” (Yeni Sanat) olarak değiştirildi.
 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN