HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Babacan Pesenkurdu

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Aşk…

Magazinizmir

Varlığı ile Türk Milletini onurlandıran ve hayatında başka bir şeye yer olmayan, dünyaca ünlü bir komutandır Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

         En büyük aşkı, Türklük ve Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü sağlayan vatan topraklarıdır. Doğduğu günden bu yana ülküsünden zerre kadar şaşmamış, elindeki imkanlarla, kendine bir saltanat kurmak yerine, bütün cihanı karşısına almış bir önderdir.

         Devletin bütün kara parçaları düşman tarafından kuşatılmış, bütün tersanelerine girilmiş, fabrikaları yok edilmiş, evlatları katledilirken, o bütün cihana karşı gelen karakteri ile yeni bir devlet kurmuştur. Aziz Türk Milletini derin uykusundan uyandırmış, dehası ile vatan topraklarından düşmanı, askerleri ve milleti ile def etmiş bir komutandır.

         Yüksek zekâsı ve iyi eğitimi ile gelişmiş medeniyetler seviyesine ulaşmak için inkılaplar gerçekleştirmiştir. Bu bayrak altında yaşayan tüm insanların eşit olduğu, seçme ve seçilme haklarının olduğunu ilan etmiştir. Daha önce neredeyse adı unutulan kadınlarımıza, asırlar önce Türk Medeniyetlerinde olduğu gibi değer vermiş ve anaerkil bir toplumun ilk tohumlarını atmıştır.

Peki bu müthiş insanın kalbinde, vatan millet ve anne sevgisinin dışında bir şeye yer var mıydı?
Vatan kurtulana kadar, deseler ki ‘’Mustafa. Nefes dahi alma.’’ Almazdı. Emin olun.

Cesareti, kültürü, zekâsı ve yakışıklığı ile dünyaya nam salmış birinden bahsediyoruz. 2020 Kasım ayı için hazırlanan sayımızda, Gazi’nin edebiyat olan aşkını yazmıştım. Yazdığı kitaplardan ve şiirlerden bahsetmiştim. 2021 Kasım sayımızda da Gazi’nin aşka bakışından ve yaşayışından bahsetmek istiyorum sizlere…

 

Fikriye Hanım…

Fikriye Hanım 1897 yılında Yunanistan’ın Larisa şehrinde dünyaya gelmiştir. Ailesi ile birlikte Türk halkına karşı işlenen saldırılar sebebiyle, Larisa’dan Selanik’e, oradan da İstanbul’a göç etmek zorunda kalmıştır.

Türk Filmlerinin acıklı senaryosundaki genç kızlar gibidir Fikriye Hanım. Kısa sürede, önce babasını, sonra annesini ve en sonunda biricik kız kardeşini kaybederek, koskoca dünyada bir başına kalmıştır.

Mustafa Kemal ile uzaktan ve üvey bir akrabalıkları vardır ve bu sebeple de görüşmektedirler. Bu görüşmelerin sıklaşmasının ise tek bir sebebi vardı. AŞK.
         Aşk o zaman dile getirilen bir duygu değildi. Bolca zaman, bolca cefa çekilmeden, aşka ulaşmak, aşka saygısızlık sayılıyordu. Bu iki gencin de dile getiremedikleri, ancak deniz feneri gibi birbirlerini gördüklerinde, ışıl ışıl parıldayan gözleri hiç kimsenin dikkatinden kaçmıyordu. Zübeyde Hanım da olup bitenin farkındaydı. Kimsesiz Fikriye’yi çok seviyordu, fakat oğlu Mustafa’ya da içten içe layık görmediği bilinmekteydi ve evlenmelerine onay vermedi.

1920 yılının ortalarında Mustafa Kemal’in idamını istedi padişah. Fikriye Hanım bunu gözyaşları içinde okudu. Ve aşık bir kadının yapacağını yapıp, Mustafa Kemal’in yanına gitmek için Ankara’ya doğru yola çıktı. Çok tehlikeli bir güzergahtan ilerleyip Ankara’ya vardı. Yol tehlikeliydi, çünkü Fikriye Hanım’ın kalbinin sahibini ve Fikriye Hanım için delice atan kalbin sahibini, herkes biliyordu.

Birçok yerde okumuşsunuzdur, samimi ortamlarda, Gazi sevdiği insanlara çocuk diye seslendirdi. Çocukların o saf ve tertemiz kalplerine hayran biri olarak bu onun dünyadaki güzelliklere taktığı bir lakaptı.

Zorlu yollardan kendisine ulaşan Fikriye’yi gülümseyerek karşıladı.
‘’Nasıl geçti yolculuğunuz? Çok sıkıntı çektiğiniz muhakkaktır ama gönül ferman dinlemiyor, değil mi çocuk?’’ der.

Çankaya’nın ilk gelini, Mustafa Kemal’in imam nikahlı eşi ve ile First Lady’i olur Fikriye Hanım. Kısa sürede Çankaya Köşkü’nde herkesin sevgi ve saygısını kazanan biri olmuştu. Birlikte çok çalıştılar.

Gazi 1922’de İzmir’e çıktı. Gazi’nin ve silah arkadaşlarının çalışmak için seçtikleri köşk Latife Hanım’ın ailesine aitti. Bu vesile ile Latife Hanım ile tanıştı. Yüksek tahsilli, entelektüel, genç ve zeki bir kadındı Latife Hanım. Köklü bir aileden geliyordu. Mustafa Kemal, bir Türk kadınında olması gereken özellikleri, sanki Latife Hanım’da görüyordu. Ama Zübeyde Hanım, Gazi’nin etkilendiği gibi değil de gelini olarak görmeye başladı Latife Hanım’ı.

 

Gazi Ankara’ya döndüğünde Fikriye Hanım’ın çok hasta olduğunu öğrendi. Hemen tedavisi için Almanya’ya gönderdi.

Çile bitmek bilmiyordu Gazi için, o sırada, vatanı gibi gördüğü annesi Zübeyde Hanım’ın, Latife Hanım’ın ailesine ait olan konakta, hayatını kaybettiğini öğrendi. Ve biricik annesinin son isteğini gerçekleştirmek için Latife Hanım ile evlendi.

Fikriye Hanım, Almanya’da tedavi görürken bu haberi gazetelerden öğrendi. Hemen tedavisini yarıda bırakıp Ankara’ya döndü. Bir süre sonra çaresiz hastalığı olan güzel Fikriye, Gazi’nin kendisine hediye ettiği, sedef kabzalı Browning ile intihar etti. Bu intiharından kurtulmuştu. Fakat nükseden hastalığına daha fazla dayanamadı ve hayata gözlerini yumdu. 3. Sayfalarda haberi yapıldı tek sütuna ‘’ Zeynep Fikriye Hakkın rahmetine erdi’’ diye. Ölümü üzerine birçok iddialar atıldı. Ama her zaman olduğu gibi bu da bir sır olarak tarihteki yerini aldı.

 

Bazen derler ya ‘’Seni hatırlayan, adını bilen son insan da öldüğünde, hiç yaşamamış olursun’’ diye. Ben bu söze karşıyım. Böylesine büyük aşkı, böylesine zor zamanlarda yaşamış kişilere, yapılan bir densizlik olarak görürüm bunu. Ki onlar, göz göze gelebildikleri o kısacık anlar için dahi, ömürlerinden ömür verebilecekken.

Ama size de söz hakkı veriyorum tabi ki. Gazi Mustafa Kemal’in Fikriye Hanım’a yazdığı şu şiiri okuyup, siz karar verin ‘’Seni hatırlayan, adını bilen son insan da öldüğünde, hiç yaşamamış olursun’’ tezine.

‘’İçsem de bir kadeh hayat iksirinden…
Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye’den.
Bıkmadım ki doyayım, o narin ellerinden…
Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden.’’

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, Fikriye’sine…

 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN