HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Süleyman Altunbaş

EDEBİYATIN AHLÂKI YALNIZCA ÖZGÜRLÜKTÜR...

Magazinizmir

Her mesleğin toplumca tanınmış kuralları ve sınırları varken, yazarlığın bir meslek değil de sadece bir "uğraşı" gibi algılanması, yazı eyleminin ahlak sınırlarını belirlemede belirsizlik yaratıyor.

"Sınır" kelimesi, "sınırlamak" fiilini çağrıştırdığı için itici bir kavram; ancak ahlaki boyutu olan her şey gibi yazarlığın da bir sınırının olduğunu söylemek yanlış değil. Yazarlığın yaratıcılığına sınır konulabilir mi, özgürlüğü engellenebilir mi? Bunları tartışma konusu yapacak değilim. Tartışmaya açtığım konu, yazarın yazı eylemiyle kendi varlığı arasındaki ilişkiyi nasıl adlandıracağıdır. Bir psikoloğun işyeri açması, kredi kullanması, hastalarından para alması sağlık ahlakıyla çelişmez. Hiç kimse bir psikoloğunu hastalarından para aldığı için suçlamaz. Ancak aynı psikolog sadece para kazanmak ister ve işini kötü yaparsa ahlaksızlıkla suçlanabilir.

Yazarlığın ahlakla ilgili problemi burada; kimse yazıyı para kazanmak için yazmak istemez, ancak yazıyla para kazanmak mümkündür. Yazar toplumsal açıdan saygın bir konum arar. Bu saygın konuma gitmenin araçları yazı eyleminden çok reklam ve pazarlama gibi iktisadi faaliyetler olursa yazarın ahlakına gölge düşmez mi? Yazı elbette başkalarına ulaştırılmak içindir. Burada ahlaki bir çelişki yok ama "yazıyı değil, kendisini bir yere ulaştırmak" için yazan kişinin yazı ahlakına ters düştüğünü söylemek yanlış olmaz. Edebiyatçılık yatırım mesleği değildir ve özgürlük tutkusu açısından sanatçıların esin kaynağı olan filozoflar ise hiç kimseye boyun eğmez.  Büyük yazarlar bu kaynaktan doğdu: Erasmus, Dante, Montaigne, Shakespeare, Balzac, Tolstoy, Dickens gibi yazarlar, yazı özgürlüğünün ve iradesinin parlak örnekleri olarak günümüz yazarlarına uğrunda savaşmak zorunda kalmayacakları bir ilkeyi miras bıraktılar.

Her yazar, eserinin ahlaki, ideolojik ve tüm maddi etkilerinden sorumludur. Bir yazarın yazının gücüyle bir yere geldiğini bilmek hakkıdır, pazarlama gücüyle "bir yere gelen" yazarı pohpohlayıp, "o yere gelememiş", "çok satamamış" yazarı küçümsemek ahlaksızlıktır. Yazarın amacı yazıdır, aracı değil. Bu bir kuraldır ve bu kuralı kimse ona dayatmamıştır. Yazar ahlakı, yazarı bir nesneye çeviren her türlü ilişkiyi reddetmeyi gerektirir. Bir yazar, kim ne kadar baskı yaparsa yapsın, şahsi dünyasını edebiyatının önüne koymaz, koymamalıdır. Edebiyatçı ile duygu esnafı arasındaki fark budur.

Ben ise, yazma sürecimde günlerce yazmadan sadece okuyorum ve bu beni neredeyse yazmak kadar mutlu ediyor. Konu sadece bilgiye ulaşıp öğrenmek değil, öğrendikleriyle insan olarak hep ileriye gidebilmek. Yazmak da bunu somut hale getirerek, insanlarla paylaşmanın bir yolu.

Düşünün; içinde yer, zaman, karakterlerin bana ait olduğu bir dünya geliştirip orada onlarla yaşamak ve bu dünyayı diğer insanlarla kitabınız yoluyla paylaşmak... Kitabınızı eline alan insanlar sizin dünyanıza dalıveriyor. Onun bir parçası oluyor. Bu inanılmaz ve parayla ölçülemez büyük bir hazdır. Yazmak çok yalnız yapılan, bazen iki dünyada aynı anda yaşadığınız, az biraz da zor bir iştir.

Neticede; Yazarın ne yazdığı önemlidir; bedeni, cinsiyeti veya adı değil. Edebiyatın ahlâkı yalnızca özgürlüktür.

 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN