HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

A. Filiz Gökdemir Özarslan

ADA SAHİLLERİNDE BEKLİYORUM FİLİZCE

Magazinizmir

Merhaba güzel insanlar. Yine bir yazımla sizlerle olduğum için çok mutluyum. Her birinizi ayrı ayrı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.  Bugün şarkı babında olacak sözlerim. 

 

Konumuz hicaz makamında, hepimizin her daim mırıldandığı güzel bir türkünün hikayesi.  Başlığımızdan da anlaşılacağı üzere Ada sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarını gözlüyorum diye mırıldanacağız yine.  İstanbul Boğazını çınlatan bir eser. Çünkü o devirde ses sistemleri bugünkü gibi olmadığı için doğal haliyle seslendirilerek rüzgârın esintisiyle karşı kıyıda dinlenirmiş. Zaman zaman hüzünleneceğiz belki. Gerçek yaşanmış bir şarkı hikâyesini Filizce anlatmak istiyorum sizlere…

 

Eski şarkıların ve türkülerin tadı gerçekten çok başka. Bakınız yıllar geçse de gençlerimiz bile hala mırıldanıyor bu eserleri. Fakat son yıllarda bestelenen şarkılar nedense bu kadar iz bırakamıyor bizlerde. Elbette çok güzel eserler var yok değil. Fakat eskilerin yerini fazla dolduramıyorlar diye düşünüyorum. 

 

Sanırım gerçek yaşanan aşklar ve yaşanmışlıklar olduğu için nostaljiden vazgeçemiyoruz. Şimdiki aşklar da genellikle sanal oldu çünkü. Maalesef saygı ve sevgiyi yavaş yavaş kaybediyoruz.

 

Şimdi buyurunuz birlikte bakalım bu kanto formunda ve usûlü Sofyan olarak bestelenen hicaz makamındaki esere. “Ada Sahillerinde Bekliyorum” türküsünün geçtiği yöre İstanbul ve   sözlerinin kime ait olduğu bilinmiyor. Bazı kıtaları değiştirilse de bestecisinin Yesârî Asım Arsoy olduğu bugün kesin olarak bilinmektedir.

 

Daha önce radyo programı sunduğum dönemlerde, bu güzel eserin en çok bilinen ve sizlere şu an sunduğum hikayesini anlatmıştım canlı yayında. Çok etkisinde kalmıştım. Hatta YouTube kanalımda bu hikâyeyi radyo programımdan bir kesit olarak paylaştım daha sonra sizlere;

(YouTube da Ayşe Filiz Gökdemir Özarslan) yazıp dinleyebilirsiniz. 

 

Evet türkümüzün kahramanları Suat Bey ve Şadiye Hanım.

 

Şadiye zengin bir ailenin kızı olup muhteşem bir konakta yaşıyor.  Suat ise fakir bir genç. Aynı Türk filmlerinin konusunda geçen karakterler gibi. Kader bu iki genci bir yaz mevsimi adada buluşturur. Birbirlerini çok sevip âşık olurlar.  

 

Fakat babası, kızını Suat Bey’e vermek istemez. Kış gelince çok sevdiği Şadiye ve ailesi Ada’dan ayrılırlar. Suat ise Ada’da kalır ve sahilde Şadiye’nin ona geleceği günü bekler.

 

Tabi bu arada mektuplarla haberleşmeye devam ederler. 

 

Fırtınalı bir akşam Şadiye’den de haber alamayınca Suat, bu özleme fazla dayanamayarak kendini denizin hırçın dalgalarına bırakır. Ertesi sabah, bir gün önce fırtına yüzünden bir türlü Ada’ya gelemeyen tekneden, Suat adına bir mektup gelir. Tabi ki Şadiye’den gelmiştir ve biraz gecikmeli olarak. Mektupta Şadiye: “Suat, babamı nihayet izdivacımıza ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz” yazıyordur. 

Ne kadar hüzünlü bir türküymüş aslında değil mi güzel insanlar. 

 

Bu eser kimi zaman tempo tutularak, insanları neşelendirmek için söyleniyor ve hikayesi hiç bilinmeden belki de. Çok acı bir yaşanmışlık var oysaki. 

 

Yıllar sonra, 80’li yıllarda; geçtiğimiz Kasım ayı içinde kaybettiğimiz Kilisli hemşehrim gazeteci yazar Hıncal Uluç Beyefendi, Şadiye Hanım ile akraba olduklarını öğrenir. Üstadımızın kız kardeşinin, eşinin halasıdır hikayemizin hanımefendisi. 

 

Kardeşi isterseniz sizi tanıştırayım demiş Hıncal Bey’e. Fakat röportaj yapma fırsatı bulamamış maalesef Şadiye Hanım ile. Ben de Hıncal Uluç Bey’in bir köşe yazısında okumuştum bunları. Ruhu şad olsun. Sizlere aktarmak istedim. Şadiye Hanım hanedan gelinlerindenmiş. New York’ta yaşarmış, emekli maaşı ile ve de kimseden yardım kabul etmeyerek. 

 

Bütün kış parasını kuruş kuruş biriktirip, yazın bir ay tatile İstanbul’a gelirmiş sandığı ile. İçinde saraylı hanımın, saraylı giysileri bulunmaktaymış. 

 

Tarabya Oteli’ne yerleşip, her gün saat beşte, o muhteşem kıyafetlerini giyip, otelin yol kenarı terasına inip ve denize bakarak çayını içermiş. 

 

Hayatının en büyük mutluluğu yılda bir ay, o beş çaylarıymış.

Tarabya Oteli Yeşilçam’a imza atmış filmlere set olan, hep izlediğimiz meşhur döner kapılı gösterişli bir otel. Önünde lüks marka bir araba ile çok Türk filmine konu olmuştur. Birçok sanatçımızın hatıraları bulunmaktadır o mekânda. Sonradan yeniden inşa edilerek İstanbullular ile tekrar buluştu. 

 

Bugün yazımın konusu hüzünlü bir türküydü. Umarım sizleri üzmemişimdir. Ve çok ünlü duayenlerimizden dinlediğimiz eseri buyurunuz birlikte söyleyelim mi yine:

 

Ada sahillerinde bekliyorum

Her zaman yollarını gözlüyorum

Seni senden güzelim istiyorum

Beni şad et Şadiye başın için

 

Nerede o mis gibi leylaklar

Sararıp solmak üzere yapraklar

Bana mesken olunca topraklar

Beni şad et Şadiye başın için

 

Her zaman sen yalancı ben kâni

Her zaman orta yerde bir mâni

Her zaman sen uzakta ben müştak

Her telakkide bir hayal-İ firak

 

Bir yazımın daha sonlarına geldim yine hiç istemeden. Gerçek yaşanmışlıklardan yola çıkarak günümüze kadar gelen böylesine muhteşem bir eser Türk müziğimize en büyük hazinedir.

 

 Güzel eserlerin hikayelerini, ileriki tarihlerde tekrar sizlerle zaman zaman paylaşmak isterim. Bir dahaki yazımda birlikte olabilmek dileklerimle hoş kalın, hoşça kalın. Sevgi ve saygılarımla.

 

AYŞE FİLİZ GÖKDEMİR ÖZARSLAN

ADANA 

 

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN