HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Fedai Ünal

Söğüşün en güzel yeri dibidir!

Magazinizmir

Söğüşün en güzel yeri dibidir!

On yedi, on sekiz yaşlarındayım. Günaydın Gazetesi teknik servisinde
pikajcıyım. (Şimdinin sayfa düzenlemecisi, machintosh operatörü.)
Gece çalışıyoruz. Abim Sedai'de zamanın Güneş Gazetesi teknik
servisinde aynı işi yapıyor. İşimiz ortalama sabah 3 gibi bitiyor.
Sonrasında servis herkesi evine bırakıyor. Fakat beni çoğunlukla
Güneş Gazetesine bırakırdı. Çünkü orada iş bitiminde, gazetenin
dışındaki çay ocağının sulu buzdolabının üzerine şahane bir
çilingir sofrası kurulurdu. Montaj servisinin kıdemlilerinden
Konyalı, namı diğer bit Mustafa'nın izniyle ben de katılırdım
aralarına. Bazı sabahlar Güneş Gazetesi bölge temsilcisi rahmetli
Nahit Duru abim de gelir, gece çalışan arkadaşlarıyla, ekibiyle bir
tek atardı. Güzel, dolu dolu, şahane günlerdi anlayacağınız.

Para çekmemişiz.

Çarşamba günü sevgili abim Turgay Kılınçla söğüş yiyeceğiz
diye yollara düştük. Hedefimiz Kapılar'da, seyyar bir
söğüşçüydü. Fakat Kapılar trafik olarak yoğun olduğundan
aracımızı eski Güneş Gazetesi’nin önüne park ettik. Şimdilerde ne
çay ocağı ne Güneş Gazetesi kaldı ama ben arabayı park ederken
tıpkı anlattığım gibi zamanda hızlı bir yolculuk yaptım.
Sonrasında oradan çıkıp Kapılar'a giderken de sürdü zaman
yolculuğu. Tantanlar, yeni üst geçitten Kapılar'a vardığımızda,
caddenin tam karşısında gördük aradığımız söğüşçü
tezgahını. Oğlanı bırak, Turgay'ı evden al, arabayı park et
derken saat 10.00 olmuştu bile. Kahvaltı da etmemiştik. Söğüş
İzmirli için en güzel kahvaltıdır çünkü. Caddenin karşısına
geçip İbrahim Usta'nın yanına geldik. Usta tezgahının başına
geldiğinde ben usulca "Usta biz söğüş istiyoruz iki tane ama para
çekmemişiz, yesek, parayı sonra versek" diyecek oldum, usta, ne demek
kardeşim, buyurun, oturun, yiyin söğüşünüzü, hiç önemli değil,
deyiverdi. Öyle içten dedi ki fena halde kazandı gönlümüzü.
Uzatmadık latifeyi, tanıttık kendimizi. İsmini kıymetli abim
Celaleddin Arpat'tan (@celalarpat) aldığımı ve önceki akşam uzun
uzun kulaklarını çınlattığımızdan bahsettim.
Siz açsınız şimdi, ben hemen yapayım söğüşleri, dedi ve
tablasında soğan tıkırtısıyla başladı bizim söğüşleri
yapmaya. İbrahim Şahbaz ustanın adı. O da neredeyse tüm
söğüşçüler gibi Niğdeli. 1982'ymiş asıl başlangıcı işe ama
arabasındaki fotoğrafı 1984'te çekildiğinden 1984 diyor meslek
başlangıcını.
Tüm işlerde olduğu gibi söğüşçülükte de değişimler olmuş.
Artık kendi kellesini haşlayana rastlamak zor. İbrahim usta kendi
kellesini kendi haşlayanlardan. Daha doğrusu kelle haşlama işini
oğlu yapar, usta ve eşi de ayıklarlarmış. Pırıl, pırıl,
tertemiz bir tezgâhı var ustanın. Bir dakika boş göremezsiniz. Elinde
bir bez hep bir yerleri siliyor. Her sabah tezgahının başına
geldiğinde sokağı yıkamakla başlarmış gün usta için.
Söğüşler hazırlanırken usta "Kıl İbrahim derler bana" diyor bir
ara. Neden peki, diye sorduğumda. Sadece temizlik için değil, ben
soğanın da, lavaşın da, kellenin de en iyisini alırım, çok ince
eler sık dokurum işim için onun için de kıl diyorlar bana, diye
anlatıyor.
İşte söğüşlerimiz hazır. Öyle acıkmışız ki, Turgay abimle
birlikte 4 ısırışta götürüyoruz ince lavaş içindeki
söğüşleri. Son olarak söğüşün sarıldığı kâğıdın
dibindeki parçalara geliyor sıra. Ki bana göre söğüşün en
lezzetli yeridir burası. İki hamlede kâğıdın dibindeki
söğüşleri de yedikten sonra 11 numara (küçük bardak) bardakta
çaylarımız da geliyor. Keyfimizi yapıp kalkarken usta "Ramazan ayı
hariç her gün açığız, yine beklerim" diye uğurluyor bizi.
Sohbetine, söğüşüne doyamadık yine geleceğiz İbrahim usta...

 

 


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN