HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

Beril Poslu

Hiçbir Kötü Tohumun Sulanmadığı Yepyeni Bir Bahçe

Magazinizmir

Saat geceyarısını geçti. Karşımda koskocaman bir dolunayla oturdum dinliyorum içimdeki sesleri

‘Dolunayın gecenin karanlığını aydınlatması gibi’ der gökyüzü okuyucuları, hayatınızda kıyıda köşede kalan ne varsa gün yüzüne çıkmayan, ışığa tutulmayan hepsi aydınlanıverir ansızın.

Karanlık taraflarınız, herkesten kıyı bucak sakladıklarınız, kendinize bile itiraf edemedikleriniz, kendinizi, sevdiklerinizi, hayatınızı, yaşadıklarınızı korumak için söylediğiniz yalanlar, gizledikleriniz, bir yolunu bulup da anlatmayı erteledikleriniz.. siyah, beyaz ve pembe tüm renklerde tüm yalanlarınız… hepsine tutulan dev bir projeksiyon olur dolunay.

Astrolojiye inanmayabilirsiniz saçma bulabilirsiniz, ama manyetik alanıyla denizlerin seviyesini bile değiştirmeye kudretli ayın bizim üzerimizde, ruh halimizde, karşılaştığımız olaylarda etkisinin olmadığını söylemek bana en hafifinden anlamsız geliyor. Bilhassa kadın bedeni ay ile döngüsel anlamda belirgin bir etkileşim içindedir. Menstürasyon döngülerimiz bile -sağlıklı bir bedendeysek eğer- ay ile eş zamanlıdır. Dolunay zamanlarında ruhsal olarak daha gergin, herşey üstümüze geliyor gibi hissetmek ve yeni ay zamanlarında daha enerjik ve tazelenmiş bir ruha bürünmek de yine bu döngülerle ilgilidir.

Dolunay yani dolan ay, birşeylerin bitişini, başlanılan işlerin sonuçlanmasını, bilinmeyen ve beklenmeyenin ortaya çıkmasını, gizli saklı tutulanların dökülmesini destekleyen bir enerjidir her zaman.

Kaç zamandır dolunaydı yeni aydı hiç takip etmemiştim, aslında olumsuz bir etkisi de yoktu nicedir ama bu defa ‘Bu dolunay bana ağır geldi.’ diye diye dolaşıyordum son birkaç gündür. İçimde hiç tanımadığım ama sebebini çok iyi bildiğim bir huzursuzlukla kendi zihnimin içinden kendimi durmadan dövüyordum. İçine herşeyi toplayarak dönen bir hortumun geldiğini hissediyordum, istediğim şey dilimde başka olsa da, içimde minicik bir yer bu huzursuzluğun kökten çözülüp yok olması için ne gerekiyorsa gerçekleşmesini diliyordu.

Dileğim kabul oldu.

Kendi içimi aydınlatmak, en karanlık yerleri görebilmek için yürüdüğüm yolda, okuduğum ve yaptığım herşeyi yerle bir eden yanımla yüzleşmek gibi bir bedeli de vardı tabiki.

Bu yüzleşmeyle dolunay ışığında otururken bir yandan yazımı yazıyor bir yandan Budist öğretiyi aktarış biçimini çok sevdiğim sevgili Thich Nhat Hahn’ın sözlerini tekrarlıyorum içimden ‘’Zihinlerimiz, bir sürü tohumu barındıran bir bahçe gibidir: Orada neşe, huzur, farkındalık, anlayış ve sevgi tohumları olduğu gibi aynı zamanda hırs, öfke, korku, nefret, unutkanlık tohumları da vardır. Davranışlarımız ve yaşam kalitemiz hangi tohumları suladığımıza bağlıdır. Tıpkı bahçeye domates tohumu ektiğimizde domateslerin büyümesi gibi, zihindeki huzur tohumlarını suladığımızda da huzurumuz büyür. Mutluluk tohumlarını suladığınızda, yaşamınızdaki mutluluk büyür. Yani kısacası bilinçli bir bahçıvan olmalı ve yetiştirmek istediğiniz tohumları seçicilikle sulamalıyız.”

Suladığımız tohumun hangisi olduğunu görebilmek için çok derin ve güçlü bir dikkate ihtiyacımız var, geçen sayıdaki yazımda da bu dikkatin bizim için önemi başka bir pencereden anlatmaya çalışmıştım. İnsan kendi içindeki bu türlü çeşitli tohumdan hangisini seçeceğini belirlemeden önce tohumun kendi içinde olduğunu anlamalı ve hiçbir zaman unutmamalı. Kendine objektif bir biçimde bakıp bu tohumların ayırdına varabilmek ne kadar zorsa, kötü bir tohumun iyi niyetlerle sulansa bile meyvesinin iyilik olmayacağını anlamak da o kadar zor . Dikkatimizi eylemlerimiz, sözlerimiz ve düşüncelerimiz üzerinden çekip zihinsel uykuya daldığımızda kendimizi ‘iyi niyet’ illüzyonu içinde kendi karanlığımızı büyütürken bulmamız an meselesi.

Öyleyse yine soralım kendimize...

Kendi içinizdeki tohumların neler olduğunu, nerelerde durduklarını ve onları hangi koşullarda büyütmeyi seçtiğinizi biliyor musunuz? Karanlıkta kalan taraflarınızda yürümek, sınırlarınızı görmek ve eylemlerinizin gerçek sebeplerini en azından kendinize söyleyebilmek konusunda yeterli cesarete sahip misiniz? Kendinize ve diğerlerine, en sevdiklerinize sözüm ona ‘onları üzmemek, olayları daha da büyütmemek’ adına söylediğiniz her renkten yalanın gerçeğine gözlerinizi ayırmaksızın bakabilir misiniz? Bahane üretmeden, ama’ların ardına gizlenmeden herşeyi olduğu haliyle ortaya koyabilir misiniz?

Kendinize hiçbir kötü tohumun sulanmadığı yepyeni bir bahçe kurabilir misiniz?

Sevgiyle,


Yazarın Diğer Yazıları
FACEBOOK İLE BAĞLAN