HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

RÖPORTAJLAR -- 6 Ağustos 2019

PROF. DR. AHMET ZEKİ IŞIK İLE İNFERTİLİTE VE TÜP BEBEK ÜZERİNE SOHBET ETTİK!

Magazinizmir
PROF. DR. AHMET ZEKİ IŞIK KİMDİR?

Ankara 1965 doğumlu. İlk-orta-lise tahsili Ankara Kolejinde tamamlamıştır. Hacettepe Tıp Fakültesi İngilizce Programı İlk Mezunlar İkincisidir.(1988) Dr.Zekai Tahir Burak Eğitim ve Daha sonra bir çok alanda başarılı çalışmalar yaptı. Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlığı(1992), Dr.Zekai Tahir Burak Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Eğitim Görevlisi, Dr.Zekai Tahir Burak Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İnfetilite-Tüp Bebek bölümü (1993-1995), New York Cornell Üniversitesi İnfertilite-Tüp Bebek Bölümü Araştırma Görevlisi (1994), 1996-2014 arası Ankara, İstanbul, Adana ve İzmir’de Tüp Bebek Sorumlusu ve Bilimsel Koordinatörlük görevleri, 2001 yılında Doçent, Ekim 2014 tarihinde Profesör ünvanı alarak aynı üniversitede ‘Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ ve ‘Cerrahi Bilimler Bölüm Başkanlığı’ görevlerini yapmıştır. 2016 yılı Haziran ayında İzmir Üniversitesinden emekli olarak ayrıldı. Halen Medikal Park İzmir Hastanesi Tüp Bebek Bölümü Direktörlüğünü sürdürüyor. Sağlık Bakanlığı Tüp Bebek alanında ki 3 sertifikanın hepsinin alınması ve onaylanmasında büyük katkısı olmuştur. Türkiye’nin ilk dondurma çözme, ilk “assisted hatching”, ilk blastokist evresi transfer, ilk oosit (yumurta) dondurma çözme ve döllenme sonrası yeniden dondurma gebeliklerinde hem klinik hem de laboratuvar ekiplerinde bizzat bulunma ve yönetme görevlerini üstlenmiştir. 2014 yılından günümüze kadar İzmir Medical Park Hastanesi Tüp Bebek Sorumlusu olarak çalışmaya devam etmektedir.
100 den fazla yurtdışı yayın ve sunum, yine 100 den fazla yurt içi yayın ve sunumu bulunmaktadır. Uluslararası 1000’e yakın atıf, orijinal ve çeviri 13 kitap ve kitap bölümü yazarlığıda yapmaktadır. Yüzden fazla ulusal ve uluslararası oturum başkanlığı ve konuşmacı olarak katılmıştır. TJOD ilk yönetim kurulu üyesi (1995), Tüp Bebek Merkezleri Derneği Kurucu Başkanlığı (2006), Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) Yönetim Kurulu Üyesi, Genel Sekreteri, 2. Başkanı (2012-2016) görevlerinde de farklı başarılara imza atmıştır. Ayrıca TSRM Başkanı (2016-2020) ve İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Öğretim Üyesi olarak çalışmıştır (2019). Evli ve 2 çocuk babasıdır.


KADINDA DOĞURANLIK VE ÜREME KABİLİYETİ NE ALNAMA GELMEKTEDİR?


Doğurganlık aslında üstünde düşünülmüdeğinde bir kadının doğal hakkı gibi görünen bir süreç. Ama bir kişinin o ayda gebe kalma kabiliyeti veya o kişinin bir ay boyunca gebe kalma kabiliyeti olarak adlandırılan fekondite ve fekondebilite tıbbi terimler doğurganlığı tarif ediyor. Doğurganlık kadında hiç beklenmedik şekilde yaşla birlikte malesef azalıyor. En yüksek doğurganlığın olduğu dönemin 20-30 yaş arasındaki süreç olduğunu biliyoruz. 30’lu yaşlardan sonra ciddi bir şekilde azalan doğurganlık 35 yaştan sonra hem düşüklerin artması ve hem de yumurta kalitesindeki bozulma nedeniyle daha zor gebe kalabilmeyle ikili bir kıskaç altına alınıyor. Ve 40’lı yaşlardan sonra normal şansınızın daha olmak durumunda kalıyorsunuz. Günümüzde kadınların evlenme yaşının daha ileriye gitmesi ve kariyer nedeniyle ilk doğum yaşlarını geciktirmeleri doğurganlıklarının, istediği zaman gebe kalma kabiliyetlerini çok düşürmelerine neden olan bir süreç olarak kendini göstermektedir.


DOĞURGANLIĞIN KORUNMASI İÇİN TÜP BEBEK BİZE NE TÜR İMKANLAR SAĞLIYOR?


Doğurganlık ikili bir kavram. Kadın tarafı ve erkek tarafı var. Erkek sperminin dondurulması ve saklanması aslında eski bir teknoloji ve kriyobiyolojinin en eski alanlarından biri dolayısıyla asıl konumuz kadının yumurtasının kalitesinin korunarak saklanmasıdır. Yumurta hücresi vücudun en büyük hücresidir ve bu hücre oldukça fazla miktarda su içermektedir. Mevcut kriyoteknolojiler (dondurma teknolojileri) buz kristali oluşması ve benzeri problemler nedeniyle yumurtanın dondurulması ve sağlıklı bir şekilde ileriye dönük saklanabilmesi ancak 2010 yıllardan sonra mümkün olmuş ve 2013 yılında Amerika’ da Üreme Sağlığı Cemiyeti yumurta dondurma işlemini deneysel alandan klinik alana taşımıştır. Ülkemiz bu konuda gecikmeden 2014 yılında yumurta dondurma ile bir yönetmelik çıkarmış, ve bu konuda belli alanlara müsade etmiştir. Dolayısıyla doğurganlığın korunmasında tüp bebek şu anda çok önemli bir rol üstlenmiştir. Erkek sperminin dondurulması ve kadın yumurtasınında dondurularak saklanması doğurganlığın riske girdiği durumlarda kullanılabilir teknikler olarak karşımıza çıkmıştır. Yumurta dondurulmasının yüksek bir verimle başarılması, spermin yüksek bir verimle saklanıyor olabilmesi çiftlere özellikle kanser tedavisi gibi zorlayıcı birçok hastalıkta kullanılan güçlü ilaçların gonada toksik yani yumurtalık veya testis dokusuna zarar verecek ilaçların kulanılıldığı durumlar olarak adlandırabiliriz. Bu tip durumlarda bize geniş imkanlar sağlamaktadır. Ancak yine çocukluk, ergenlik çağı gibi durumlarda, kadınların çok acilen kemoterapi veya ameliyat edilmesi gerektiği durumlarda yumurta dondurulması işlemi malesef yapılamamaktadır. Bu tip durumlarda yumurtalık dokusunun dondurulması ve saklanması daha ileride kullanılması gündemdedir. Henüz deneysel aşamada olmakla birlikte ve ciddi gelecek vaadetmektedir. Kısaca anlatacak olursak; yumurtalığın dış çeperindeki korteks yapısının yani kabuğunun soyularak ince bir doku olarak laparoskopik bir ameliyatla çıkarılması ve küçük parçalara ayrılarak dondurularak saklanması daha sonrasında da hastalık ilaç kullanma süreci bittikten sonra tekrar yerine veya yakın yerlere yerleştirilerek yumurtaların büyütülmesi mümkün gözükmektedir. Aynı şekilde testis dokusu, erkek üreme organının dokusuda saklanabilmektedir. Bu da ileriki yıllarda gelişerek karışımıza yeni bir teknoloji olarak çıkacaktır.


EMBRİYOLARIN GENETİK ANALİZİ OLARAK BİLİNEN PGT (PREİMPLANTASYON GENETİK TANI) NEDİR?


Embryoların genetik incelenmesi olarak bilinen Preimplantasyon genetik tanı işlemleri aslında Dünyada 1990 yılından beri uygulanan ve uzun vadede başarısı gösterilmiş tekniklerdir. Preimplantasyon genetik tanı, yumurta , sperm ya da döllenmiş yumurta olarak bilinen embriyoların genetik yapılarının incelendiği tekniklerden oluşur. Başlangıçta floresan in situ hibridizasyon (fish) tekniğinin 1990’lı yıllarda kullanılmasıyla gündeme gelmiş hatta 2000’ lere doğru bir artma yaşayarak nerdeyse tüm vakalara uygulanması düşünülen bu teknik daha sonraki yıllarda bir dönem kullanılmaya ara verilmiş ve ardından da teknolojinin gelişmesi ile gündemimize tekrardan gelmiştir.


PGT NE KADAR SÜREDİR UYGULANIYOR VE YENİLİKLER VAR MI?


25 yılı aşkın süredir uygulanan Preimplantasyon genetik tanı teknikleri günümüzde 2. Jenerasyon teknikler olarak tekrar gündeme gelmiştir. Özellikle son 5 yılda moleküler genetik alanındaki gelişmeler çok daha az DNA örneğinin çalışılarak hastalara teşhis konması olanağı tanıdığından Preimplantasyon genetik tanı teknikleri tüpbebekte yeniden yerlerini almışlardır. 25 yıl önceki teknikte embryolara 3. Gün biyopsi işlemi yapılamaktayken şimdi ise 5. Gün biyopsi işlemi yapılamaktadır. 5. Gün biyopsisinde, iç hücre kitlesi dediğimizi veya epiblast dediğimiz bebeğin oluştuğu alandan değilde trofoblast veya trofectoderm denilen alandan alınan doku örnekleri embryo yapısına zarar vermeden alındığı için daha etkin ve daha başarılı olmuştur. NGS (Next Generations Sequencing- Yeni Jenerasyon Sıralama) tekniği ile de bu etkinlik arttırılmış ve şu anda özellikle ileri yaş; bilinen yapısal bozukluğu olan; bilinen genetik problemleri olan hastalarda vazgeçilmez, yardımcı tüp bebek teknikleri olarak yerlerini almışlardır.
PGT genel adından;
PGT-A yani anormal embryo taraması,
PGT-M yani monogenik; tek gen hastalıkları,
PGT-R yani translokasyon dediğimiz dengeli, kişinin kendisine zarar vermeyen ancak çocuğuna geçtiğinde problem yaratan düşük, gebe kalamama gibi problemleri tespit eden analiz tekniğidir.


GELECEKTE PGT UYGULAMASINDA NE GİBİ YENİLİKLER OLACAKTIR?


Preimplantasyon genetik tanı alanındaki kuşkular; biyopsi yapılan ve blast dediğimiz 5. Gün embriyosunun 7-8 hücresinin hepsinin birbiri ile aynı olmaması gibi br sorunda yatıyor. Buna mozaisizim diyoruz. Mozaisizm, preimplantasyon genetik tanı çalışmalarında normal embriyonun anormal olarak adlandırılıp atılmasına veya anormal olmakla beraber belli bir yüzdeyle normal olan bir embriyonun da kullanılmasına neden olabilir. Fakat buradaki genel kuşku anormal bir embriyonun normal olarak adlandırılmasından ziyade normal olmasına rağmen anormal olarak adlandırılıp atılmasındadır. Çünkü güvenilirlik %97’ ye kadar çıkmaktadır. Preimplantasyon genetik tanı da ileride daha az invaziv dediğimiz yani daha az zarar verecek tekniklerin gelmesi mümkün olacaktır. Embryiyonun içinde olan sıvıdan örnek alınması ya da embryo kültürünün yapıldığı sıvıdan örnek alınarak serbest DNA’ların çalışılarak sonuca gidilmesiyle mümkün olabileceği görülmektedir. Bir diğeride Krisper teknoloji dediğimiz genetik yapının düzenlenmesinde yatmaktadır. İleriki yıllarda problemli genlerin bu teknoloji ile düzeltilerek hastaya problemsiz olarak geriye verilme teknolojisidir. Önümüzdeki yıllarda gündeme gelmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

FACEBOOK İLE BAĞLAN