HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

YAŞAM -- 15 Ağustos 2022

Z Kuşağını Ne Kadar Tanıyoruz...

Magazinizmir
Arabamda sesi yüksek sayılabilecek, ana hattını rap tınılarının oluşturduğu müzik, iki çocuğum ve ben 65 yaşındaki annemi almaya gittik. Ananemiz arabaya binince önde oturan kızıma müziğin sesini biraz kısmasını söylerken annemden gelen itirazla bir şaşırdım. "Bırak kalsın ne güzel Z kuşağı şarkıları değil mi bunlar, biraz şenlenelim" demez mi?

Hey gidi hey, yılların kuşağı annemin Z kuşağıyla uyumuna kocaman tebessüm ettim. İşte bir süredir her söylemimize konu olan Z kuşağı bence böyle... Farklı bulduğumuz ama bir o kadar da şaşırtıcı bir şekilde farkında bile olmadan benimseyip hatta benzemeye başladığımız bir nesil onlar...

1997'den sonra doğan insanları kapsayan Z kuşağı şu sıralar ya üniversite okuyor veya yeni mezun oluyorlar. Dolayısıyla da iş gücüne, aktif iş hayatına hızlı bir şekilde katılmaya hazırlanıyorlar. Ve Türkiye nüfusunun yüzde 23'ünü oluşturuyorlar.
Bir kesim var ki Z kuşağını el bebek gül bebek büyütülmüş, şımarık, sadece internete bağımlı bir hayat yaşayan, sorumluluktan uzak, bilinçsiz bir kuşak olarak değerlendiriyor.
Bir başka kesim de Z kuşağı temsilcilerini yeni dünyanın kurtarıcısı, akıl küpü, geleceğe yön verecek insanlar konumunda görüyor. Öncelikle şunu yazmak istiyorum; hangi bakış açısında olursak olalım kabul etmeliyiz ki Z kuşağı çok net bir şekilde artık hem bugünümüzü hem de geleceği şekillendiriyor.
Tamamen internet merkezli bir dünyanın içine doğan bu gençlerin dijital alandaki yetkinlik ve becerilerini göz ardı etmek imkansız. Gerçeklikleri teknoloji olan Z kuşağını X ve Y kuşağından ayıran en belirgin özellikleri kısa olan dikkat süreleri. Çünkü onlar hıza programlanmış bir nesil oldukları için odaklanma süreleri kısa.
Dolayısıyla ilgilerini çekebilmek ve onlara aktarımda bulunabilmek için az bir zamanınız var; bu nedenle direkt konu odaklı olmalısınız.
Şahsi olarak "biz eskiler şöyleydik, vay efendim yeni nesil şöyle böyle" gibi kıyas ve eleştiri yapılmasına çok karşıyım. Yeni insanların gen aktarımı böyle ve biz karşı durup eleştirmek yerine anlamaya çalışmalı, adapte olmalıyız. Yaptığımız en büyük yanlış bizim gibi düşünmelerini beklemek, onlara eskileri anlatmak ve bizle empati yapmalarını istemek. Bence onlar bizle empati yapamaz çünkü insan bilmediği, yaşamadığı, dahil olmadığı bir durumu, yaşamı, koşulları anlayamaz ki?

Z kuşağı iki çocuk annesi bir ebeveyn olarak benim gençlik yıllarımla çocuklarımın şimdiki zamanlarının uzaktan yakından ilgisi olmadığını söyleyebilirim. Evet insan ilişkilerinde daha yüzeyseller, bizler gibi vefa duygusu bilmiyorlar, çok derin düşünmüyor hedefe yöneliyorlar. Ama bu onları eksiye düşürmez. Bizim eksiklik olarak gördüğümüz özellikler onlarda daha başka artıların ön plana çıkmasını sağlıyor. Olaylar karşısında büyük resmi daha iyi görebildikleri kanısındayım. Fark ettiğim şeylerden biri de bizlerin başaramadığı şekilde "an" da kalmayı başarıyorlar.
Yeni neslin dilinde "ah ah, vah vah" kelimeleri yok. Net bir şekilde çözüm odaklılar. Bizler ilişkiler konusunda da onların eski aşkları yaşayamayacağını düşünüyoruz yine yanılıyoruz. Çünkü onlar geçmiş zamanda yaşamadıkları için o aşkları nereden bilsinler ki? Biz bu durumu bir kayıp olarak düşünüyoruz oysa ki yeni kalıplar içinde aşkın tanımını yeniden yazıyorlar, onlar da seviyorlar. Ve Z kuşağının gözlemlediğim en belirgin özelliklerinden biri de mantıklı oluşları ve haklarını savunmayı bilmeleri...

Bizim oyun oynadığımız mahallelerimiz vardı bu nesil bir nevi kendi mahallesini sosyal ağlarında oluşturuyor. Biz çoğu zaman onların dünyadan bir haber olduklarını sanıyoruz oysa ki internete fazlasıyla hakim olmaları sandığımızın aksine gündemin tamamen içinde olup her gelişmeyi takip etmelerini sağlıyor. Özellikle üniversite gençliğinin siyasetle ilgili olduğunu görüyorum.

Kendi çocuklarıma baktığımda birden fazla işi aynı pratiklikte yapabildiklerinin farkındayım. Mesaj yazarken aynı anda arama motorundan farklı bir bilgiye erişmek, yemek yerken aynı anda sipariş vermek gibi.
Giyim konusunda da rahatlığı tercih eden Z'ler bana göre son derece dinamik bir giyim stiline sahipler. Marka değil özgünlük önemli onlar için. Herkeste olanı değil farklı olanı seviyorlar. Hemen hangi gençle konuşsam küçük çaplı da olsa kendi işinin patronu olmak istiyor. Maaş kavramının yetmeyeceğinin bilincindeler. Ülke sorunlarının da farkındalar. En büyük kaygıları iş konusu. İyi para kazanmak istiyorlar, rahat yaşamak gayeleri ama çok mümkün olmayacağı gerçeğiyle de yüzleşiyorlar.

Onların akışta olmalarını belki bizler vurdumduymazlık olarak değerlendiriyoruz. Aslında dünya ve çevre bilincine fazlasıyla sahipler. Bunun yanı sıra söz konusu insan hakları olduğunda da tepki verebildiklerini görüyorum. İletişim dilinde çok geniş cümleler kurmuyor kısa ve net ifadelerle yol alıyorlar.

Rap müziğini, canlı müziği seviyorlar. Yemek konusu da onlar için önemli. Atıştırmalıklar günlük beslenmelerinde mutlaka yer alıyor ama yeni/değişik damak tatlarına da çok açıklar.

"Siz en çok hangi konudan şikayetçisiniz" diye sorduğum pek çok genç ciddiye alınmadıklarına güceniyor. Anlaşılamamaktan şikayetçiler. Sorumsuz, tembel ve hırssız olma etiketiyle yaftalanmak da onları üzen durumlar. Hangi gençle konuşsam yoğun bir gelecek kaygısı taşıyor. Aslında bu kaygıları bile onların hayatın ne kadar içinde olduklarının bir göstergesi değil mi? Farklı nesiller olduğumuzu kabullenmek esas olması gereken. Yeri geldiği noktada kendi doğrularımızı dayatmadan onlarla paylaşmak, onları da dinleyebilmek gerekli. Eleştiri yapmak, akıl vermek bu gençleri motive etmiyor ya aşağı çekiyor ya düşman ediyor. Bence şans verin. Kendi adıma en basitinden ilk anda dinledikleri müziği bile çok gürültülü buldum. Bu şarkılardan nasıl bir hissiyat alabildiklerini sorguladım. Denedim, anlamaya çalıştım ve şimdi yeni tarz müziğin onlardan fazla dinleyicisi oldum. Acaba bizlerin de biraz ön yargılarını kırması mı lazım?
Onları değerlendirirken kişisel bazlı değil yaşamaya geldikleri dünyanın da gerçeğini ve değişimini göz önünde bulundurmalıyız. Şurası bir gerçek ki bu kuşak ekonomik bir buhranın içine doğdu. Evlerde anne babaların maddiyat kaygılarına fazlasıyla şahitler. Üstelik Pandemiden de en çok payını alan kesim oldular. Onları bireysel ve bencil olmakla suçlamadan önce mecburi yalnızlığın içine düştükleri de göz önünde bulundurulmalı.
Ayrıca bir de aynayı şu yönden de kendimize çevirmeliyiz. Neticede biz bu kuşağı yetiştiren X ve Y ebeveynleriyiz. İtiraf edelim ki kendi içimizde kalan ukdelerin dayatmasını iyi niyetle de olsak çocuklarımıza yaptık. "Bizim zamanımızda yoktu" diyerek çoğu zaman fikirlerini almadan onları birer yarış atı gibi hafta sonları da dahil kurslardan kurslara aktivitelere koşturduk. Fazla başarıya odakladık. Şikayetçi olurken hepimiz şapkalarımızı önümüze koyalım...

Sözün özünde bir şekilde onlar da hayat tecrübelerini kazanacaklar. Biz A noktasından yürüdük onlar B noktasından devam edecek ya da bambaşka yollar keşfedecekler. Hatta diyebilirim ki yürümeden uçarak ilerleyecekler. Öyle veya böyle sonunda su akıp yolunu bulacak.

Klişe bir söz olacak ama dünya hızla değişiyor. Artık fazla beklentiye girmek, kendi fikirlerinizi empoze etmek ve eskiyi geri getirme çabası yersiz olur. Yeni hayatın bana göre mottosu kabullenmek ve an da kalmak. Biraz buna uyumlanmalıyız.
Ben gençliğimizden, zehir gibi kafası çalışan Z kuşağından umutluyum. Yeter ki merhamet duygularını kaybetmesinler.

 

FACEBOOK İLE BAĞLAN