HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

MAGAZİN -- 5 Şubat 2016

Benan'ın Elekleri Yine Sevgi Süzüyor

Magazinizmir
Benan Bilek'in dördüncü sergisi Eleğimden Geçenler "Simgeler ve Sevgiler" yine rengarenk, yine dopdolu.

"Yaşam eleğinin gücüne inandım hep; eleye eleye bugüne vardım. Tanışlar döküldü, dostlar kaldı… Hüzünler elendi gülüşler kaldı… Anlar anı olup renklere büründü belleğimde; ipliklerle birleşip "Benan’ın Elekleri”ne dönüştü."

Halkla ilişkiler dünyasından tanıdığımız, son bir yıldır izleyicisinin yalnızca kadınlar olduğu stand up gösterileri ile neşelendiğimiz Benan Bilek, un elekleri üzerine ipliklerle yaptığı resimlerini dördüncü kez sergiliyor. 5 Şubat2016 Cuma günü Alsancak Coffeeco’da açılacak "Eleğimden Geçenler" isimli sergide, rengarenk peyzajlar, figürler ve sembollerden oluşan 38 farklı boyda elek yer alıyor. Benan Bilek’in on bir yıldır farklı nakış teknikleri kullandığı ve kimi zaman iğne oyası, dantel, boncuk gibi malzemelerle de boyutlandırdığı resimler, naif resim konusunda ilginç bir örnek olarak dikkati çekiyor.

İlk sergisini “Eleği Duvara Asmak” adıyla 2005’te İstanbul’da 21. Yüzyıl Eğitim Kültür Vakfı YEKÜV Kafe’de açan Bilek’in aynı adlı ikinci sergisi 2006’da ikinci sergisi İKSEV’de idi. Uzun süre özel siparişler ve evde yaptığım mini sergilerle devam ettiği elek üzerine resimlerini geçtiğimiz yıl yine Coffeco’da “İnce Eledim” adıyla sergiledi. On bir yılı aşkın süredir adı eleklerle özdeşleşen Benan Bilek, bu yıl ikinci bir sergi daha açmayı hedefliyor. Sergi 13 Şubat Cumartesi gününe kadar gezilebilir.

Eleklerin Hikayesi

Nerden çıktı bu elekler diye sorduk. Benan Bilek anlattı:
"Halkla İlişkiler mesleğime küstüğüm bir dönemde Narlıdere’de kafe açmıştım. Bir arkadaşım ziyarete geldi. Eski meslektaşlardan birini sorduğumda aldığım cevapla o an çok üzüldüm. Arkadaşımın "Benan nasıl, nerelerde, hiç haber alıyor musun" sorusuna "Amaaan, unu eledi eleği duvara astı o. Artık mesleği bıraktı, tuttu Narlıdere’de bir kafe açtı, keyif yapıyor" cevabını veren de bir diğer arkadaşımdı. “Ben o eleği öyle bir asarım ki o da görmeye gelir” diye cevapladığımı anımsıyorum. Sağ olsun. Beni bir şeyi ilk kez yapanlar listesinde sevgili Nedim Bubik’in deyimiyle "Eleklerin Sultanı" yaptı.

Birkaç gün sonra bir sinek teline iğne oyası küpemi takıverdim bir nedenle, o an aklıma elekler geldi. Eleğin zemini o kadar cazipti ki tüm kareleri işlemek istedim. Kemeraltı’nın şahane sokaklarında elek satan dükkanı buldum. Bir tane un eleği aldım ve eve geldim. Çevresini boyadım. Kurudu. Bir ufuk çizgisi çizdim ve dolabımdaki rengarenk DMC ipliklerimi kanepeye yaydım. Bir göl kıyısını düşleyerek işlediğim ilk eleğim, İstanbul’daki ilk sergimde annem Sevil Bilek tarafından satın alındı. Annemin parasının bereket getirdiğini bilirim; bana da uğurlu geldi onun dokunuşu. On bir yılı aşkın süredir eleklerimi ipliklerle boyuyorum."

En büyük ressam Doğa

"Gittiğim her yer, gördüğüm her güzellik beynime nakşoluyor önce. Bir eleğe başlarken kafamda onlarca fotoğraftan film şeridi oluşuyor adeta. Bazen birini işlerken düşlediğim yeni bir görselle heyecanlanıyorum. Nasıl zevkle işleniyor o resimler anlatamam. Mavilerin en özgürü, yeşillerin en durusu, kırmızıların en neşelisi, sarıların en heyecanlısı, pembelerin, turuncuların, ille de morların en canlısı aslında doğanın ta içinde. Fotoğraf hafızası, bir şeyleri resmederken dökülüveriyor un eleğimin naylondan tellerine."

İplikleri Öğrenmek

"Çok şanslı bir çocukluğum olmuş; o zamanlar böyle gelmiyordu eminim. Komşumuz Serap Teyze neredeyse her gün iplik kutusunu, kumaşını, leke yapmayan kalemini alır bize gelirdi. Beşiktaş’taki evimizin boğaza bakan penceresinin kenarındaki kanepede onun yanına oturur, ipliklerini düzeltir, kumaşa kafasından çizdiği yapraklara, çiçeklere bakardım.
Bir gün bana da öğretmeye başladı. Hristo teyelini, sap işini, sarma nakışını sabırla öğretti bana. Ona gittiğimde “sihirli dolap”taki kutulara ellememe, oradaki ipliklere, makaralara, kumaşlara dokunmama izin verdi. Şimdi benim de evde sihirli bir dolabım var.

Sokakta oynarken yan apartmanın birinci katında çiçeklere su veren robdöşambr giymiş yaşlıca bir bey çok susadığımı duydu bir gün. Evine çağırdı su içmem için. Çekinerek çıktım merdivenleri. Ama eve gitsem yeniden sokağa dönmeme izin vermeyebilirdi annem. Aralanan kapıdan gördüm ki evin duvarları tabandan tavana dek resim kaplı. Resimler nakışlarla yapılmış. Onların önünde de pırıl pırıl bir piyano. Sonra sık sık o kapıyı çalmaya başladım annemden gizli. Adının Cemal olduğunu söyleyen amcadan Goblen nakışını öğrendim. Çok sonra öğrendim ki benim Cemal Amcam, Cemal Reşit Rey’miş. Onlarca öğrencinin piyano çalmayı öğrendiği bu dünyaca ünlü müzisyenden ben notaları değil, iğne çevirmeyi öğrenmişim. İpliklerimin müziğin coşkusunu taşıması belki de bundandır." dedi.
 

FACEBOOK İLE BAĞLAN