HEMEN MAGAZİN İZMİR'E ABONE OL!

KÜLTÜR & SANAT -- 27 Nisan 2017

Sanatta ve Edebiyatta Kıskançlık

Magazinizmir
Bedri Karayağmurlar Tüyap Kitap Fuarında ...

 Kıskançlık  bir insanlık durumudur ve sanatçılar da insandır. Üşürler, yer içerler, severler, kızarlar, kıskanırlar. Sanatçı davranışları çoğu zaman şaşırtır insanları. Çok olağan insan özellikleri, sanatçılarda izlendiğinde biraz abartılı değerlendirilir. Örneğin kıskançlık söz konusu olduğunda, sanatçı özelliği olduğu düşünülür.
Kıskançlık, haset, imrenme duygularıyla komşudur  ve günlük yaşamda daha çok cinsel kaynaklıdır.

Sanatçı, algılarını, düşlerini biçimlendirme, anlatma becerisi nedeniyle özel bir insandır. Herkeste kıskançlık olur ama bunu itiraf etmeyi başaranlar sanatçılardır. Sanatçının yaşadıklarından yola çıkarak anlattıklarının bu denli inandırıcı olmasının nedeni, kendinde olanı daha boyutlu duyumsamaları ve biçimlendirerek boyutlandırmalarıdır bize göre. Kıskançlığı konu alan çok sayıda resim, heykel olduğu gibi, kıskançlığı işleyen ya da kıskanç kişilikler yaratan yazınsal ürünler, sanatçıların konuya yaklaşımını örnekler.Sanatçılar arasındaki kıskançlık, her zaman olumsuz  olarak değerlendirilmez bu nedenle. Karşı cinse duyulan kıskançlık nasıl, doğanın tetiklediği olumluluğu barındırıyorsa, sanatta da daha iyisini yapma yaratma isteğini tetiklediğini de söylemeliyiz. Değerli olanın, eşin , sevgilinin ya da birlikte olma olasılığı olan birinin yitirilmesi endişesinden beslenen, kişilikle biçimlenen, değersizlik, güvensizlik vb. duyguları da  içeren bir ruhsal tepki kıskançlık. Bunun ne olduğunun ayrıntılarını, psikologlara, psikiyatrlara bırakalım ve sanata dönelim.

Kültür tarihi içinde,dinsel öykülerde ve inanç kaynaklarında insanın kendisindeki bir duyguyu bir yerlere aktararak görünür kıldığı bilinir. Bu durum kültürel kimlik oluşumunu sağlayan birikimdir. Uygarlığı, karmaşık ilişkiler ve kültür süreçleri ile yaratır.   Kabil Habil’i kıskançlıkla öldürür. Yakup’un çocukları kardeşleri Yusuf’u kıskanıp kuyuya atarlar. Yahuda, İsa’ya para karşılığında mı, yoksa hasetliğe varan bir kıskançlıkla mı ihanet eder?

Değer verilen ne kadar büyük, ne kadar etkili ve kadar önemliyse insanın kıskançlığı da o ölçüde büyük ve sonuçları kıyıcı olur. Truva savaşı,  üç tanrıçanın, birbirlerini kıskanmasından çıkmadı mı?

Peleus ile Thetis’in Olimpos’taki düğününe olay çıkmasın diye kavgacı huysuz  tanrıçaEris çağrılmaz. Eris buna çok kızarak, ortalığı karıştıracak bir altın elma hazırlar ve üzerine “Kadınların en güzeline.” Yazarak eğlenen tanrı ve tanrıçaların masasına fırlatır,atar.Hera Athena ve Aphrodite, hepsi de çok güzeldir. Çıkan tartışmayı çözmek için Zeus, Paris’i hakem tayin eder ve Tanrıçaları, Tanrı Hermes ile ida dağına gönderir.. Tanrıçaların her biri kendisini seçmesi karşılığında önemli sözler verirler.Hera Asya Krallığını, Athena sonsuz akıl ve başarıyı,AphroditeSpartalıHelana’nın aşkını önerir. Paris’in, halkının ve savaşa katılanların başına gelecekleri bilmeden  Afrodit’i güzel seçmesi nedeniyle, Hera ve Athena’nın kıskançlıkla, tarafları kışkırtması dillere destan bir savaşa neden olur. Bu savaş Homeros’un anlattığı gibi mi oldu bilinmez. İlyada’nın yazılması için esin olan tanrısal kıskançlık, kıskanılacak  yapıtlar yarattırır. Leikon heykelleri, resimleri ve daha bir çok yaratının kaynağı olur.

Jacop Jordaens(19 May 1593 – 18 Ekim 1678), “Altın Elma Anlaşmazlığı”

Bir orta Çağ öyküsünde Abélard ve Heloise‘ınüzücü aşkı anlatılır[i]Bu beraberliği onaylamayan, ailesine yakıştırmayan Heloise’ın öfkeli dayısı Fulbert’in kıskançlıkla Abélard’ı hadım ettirdiği bilinir. Manastıra kapanan, sonra ünlü bir papaz olan Abélard, Heloise’a  manastırda rahibe olmasını önerir; bunu  Heloise’ ı diğer erkeklerden koruma dürtüsü yani kıskançlıkla yapar. Uzak manastırlardan mektuplar yazarlar. “Abélard ve Heloise de, onlara birbirlerinin olma fırsatı vermeyen dünyaya inat sevişmişlerdir, sayfalar boyunca. ” “Aşk mektupları bir tür yazılı sevişmedir Cemal Süreyya’ya göre.. Ahmet Arif’in Leyla Erbil’e mektupları da böyle değil mi? Tutku, sahiplenme, yitirme duygusu yoksa kıskançlık da yoktur. Kıskançlığın olduğu yer karmakarışık duyguların at oynattığı yerdir. İçinde kıskançlık olmayan aşk olur mu hiç? Olsa bile, sonra çevre işler kıskançlığı, çünkü, aşk kimsenin olmadığı yerlerde yeşermez. Kıskançlık, insanın mayasındadır çünkü. “Parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni. Biraz heyecan, biraz da salıncağı 'başkası kapacak' korkusu işte.” Derbu nedenle  CemalSüreya."İnsan seviyorsa kaybetmekten korkar.Kıskançlık da birkaybetme korkusudur.Kıskanmıyorsa eğer, yeterince sevmiyordur."Demez mi Oğuz Atay

Bütün duyguları en güzel anlatanlardan, usta şair, Shakeasper’in ,Othello tragedyasının, bu  acıklı öykünün teması “kıskançlık”tır. Mağripli, zenci bir komutan olan Othello, genç ve güzel karısı Desdemona’yı, emrindeki ve yakın çevresindekiyakışıklı bir subaydan kıskanır. Othelloişinde gücünde, başarılı bir komutandır gerçekte. Desdemona, kahramanlıklarına, anlattıklarına, kişiliğine aşıktırOthello’nun.kıskanılacak davranışları yokturaslındaDesdemona’nın. Othello da kıskanç biri değildir gerçekte aksine, son derece soğukkanlı, öfkesini kontrol edebilen, sakin bir adamdır. Bilirsiniz, kıskançlık bir üçüncü kişinin varlığı ile tetiklenir. Seven sevilen ve rakibin olduğu yerde, bir de yangına körük tutanlar, fırsat kollayan hasetler vardır. Çavuş Iago’nun kara çalmalarıyla bu sakin adam, yavaş yavaş bir canavara dönüşür. Othellokıskançlığa itilmiştir. Kıskanma üçüncünün varlığına karşı bir tür koruma duygusudur gerçekte. Peter Thoohey’in “ EddyHarmon - Jones ve meslektaşları kıskançlığın üçlü doğasını güzelce açıklar; ‘Kıskançlık sosyal bir üçgen gerektirir (ve )  (hayali bile olsa) bir başka kişinin  önemli bir ilişkiye tehdit oluşturması algısından kaynaklanır.” [ii]Kısaca alıntıladığım ve değindiğim bu çalışma, konuyla ilgilenenlerin başvuracağı, çok sayıda örnekle varsıllaşmış, önemli bir kaynak.

Bir uç örnek olarak Dostoyevski’nin Öteki romanının kahramanı, Glodkin – YakovPetroviç, herkesin kendisini kıskandığı düşüncesinde olan, ancak çevreye karşı çok zayıf, içe dönük, melankolik yapısıyla, öteki YakovPetroviç’iyaratır ve onun kıskançlıklarıyla başetmeye uğraşır. Her kıskanç kişilikte görülen kişilik yarılmasını yaşar. [iii]

Bizim edebiyatımızda kıskançlık konusunu işleyen çok sayıda örnek bulabiliriz. Örneğin Nahit Sırrı Örik’in “Kıskanmak”[iv] romanında yarattığı Seniha, cinsel kaynaklı olma olasılığına üstü örtük değinilen, kardeş kıskançlığını anlatır. Halit,sarışın, mavi gözlü abi, anne baba tarafından çok sevilir. Uzun bir aradan sonra doğan Seniha, iri kara gözleri dışında, güzel değildir. Abi için katlandıkları nedeniyle oluşan kıskançlık romanın asıl izleğini oluşturur. Örneğin Halit’in karısı Mükerrem’in kocasını aldatması için yaptığı gizli destek, kıskanmanın öç almaya dönmesidir. Tipler derinlikten yoksun olmakla  birlikte, toplumsal dönüşüm süreçlerindeki kişiliklerin başarıyla ele alındığı bir roman Kıskanmak.  Yusuf Atılgan’ın  Anayut Oteli’ndeki Zebercet’te de görürüz  bu ruhsal savruluşu.[v]Otele bir günlüğüne gelen bayan öğretmene  tutkusunu onun odasındaki eşyaları , çay içtiği bardağı koruyarak  sürdürür. Kıskançlık, nesnel ya da düş ürünü yitirilmek istenmeyen varlığın ötekinden koruma duygusu değil midir?.

Sanatçıların yarattıkları tipler kadar, yaşadıkları da ilginçtir. Edebiyatımızın üç önemli imzası arasında yaşanan kıskançlıklar ve çekememezlikler,  yeni yollara, ilginç yaratılara neden olmuştur. Yahya Kemal’in öğrencileri Nazım Hikmet ve Necip Fazıl ile ilgili yargıları Necip Fazıl’da kıskançlık duyguları oluşturur. Gelişmeler bu kıskançlığı derinleştirir. O dönemde, Güzel Sanatlar Birliği Genel Sekreteri olan yazar Peyami Safa, bir akşam, Nazım Hikmet’ten ve Necip Fazıl’dan şiir okumalarını ister. Nazım’ın şiirleri dakikalarca alkışlanır. Necip Fazıl’ın okuduğu “Kaldırımlar” şiiri pek ilgi görmez ve az alkış alır. O gece, Necip Fazıl, kesin olarak Nazım Hikmet’e düşman kesilir.[vi]

Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’a aşık hocası Yahya Kemal’e öfkesi, annesini kıskanmasından kaynaklanır.  Yahya Kemal’in, İstanbul’da düzenlenen bir dışişleri balosuna Celile Hanım’ın gitme olasılığı nedeniyle çılgına dönerek Ada’dan İstanbul’a fırtınalı havada yaptığı gece yolculuğu, şiddetli bir kıskançlık öyküsüdür aynı zamanda.  Celile Hanım’dan ayrılması nedeniyle yazdığı  ünlü Sessiz Gemi şiirinde, sevgilinin gidişinin ölüm gibi ele alınması, duygularının yoğunluğunu göstermesi bakımından önemlidir.   O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi…Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat’ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o…”[vii]

Kıskanırım” şiirinde  Ali İzzet Özkan“Mühür gözlüm seni elden / Sakınırım kıskanırım / Uçan kuştan esen yelden / Sakınırım kıskanırım” dörtlüğünden son dörtlüğe dek sakınmadığı, oğul kız, ana  babadan, giysiye dek  kıskanmadığı bir şey bırakmaz. Son dörtlükte karıncalardan da sakınıp kıskandığını söyler.“Al'İzzetiancalardan / Elindeki goncalardan / Yerdeki karıncalardan / Sakınırım kıskanırım”

Bir başka örnek; Tanzimat dönemi edebiyatının önemli adı Şinasi’nin Arz-ı Muhabbet şiiri “Eşi yok bir güzeli sevdi beğendi gönlüm / Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm” dizeleriyle başlar.

Divan Edebiyatının aşk şiirleri ile ünlü şairi Nedim, dizelerinde Ali İzzete yol gösterir. “Güllü dibâ giydin amma korkarım azâr eder / Nâzeninim sâye-i hârı gül-i dibâ seni.”(Nedim)

[Sevdiğim, güllü bir elbise giymişsin ama o elbisedeki gülün dikeninin gölgesi seni incitir diye korkarım.] [viii]

“Senden yana hiçbir zulum beni yıkmaz, inan canım. Gözlerinden,ellerinden,öperim.”  “Kulun -kölen.” diyerek mektubunu imzalayan Ahmet Arif, yeter ki üçüncüler olmasın demek istemez mi? [ix]

Van Gogh, Kıskançlık (Kesik Kulaklı Otoportre)

Resim ve heykelde de kıskançlık temalı çok sayıda çalışma var. Sanatçılar arası kıskançlıklar da önemlidir. Örneğin Picasso eni konu kıskanır kendisinden yaşlı Matisse’i. Modigliani’ye duyduğu kıskançlık da bilinir. Van Gogh ‘un yaşadığı maddi sıkıntı ve ruhsal bunalımları nedeniyle, arkadaşı Paul Gauguin’le girdikleri tartışmalardan birinde, kızgınlıkla kulağını kestiği söylenirdi önceleri. Bir öyküde de, sevgilisi olan hayat kadınına hediye alacak para bulamayınca, bir mendile sardığı kulağını götürdüğü söylenir. Yeni araştırmalarda, Van Gogh’un yayınlanmamış mektuplarını inceleyen, sanat tarihçisi Martin Bailey, ünlü ressamın, abisi Theo'nun nişanlandığını öğrendiği gün, yani 23 Aralık 1888'de kulağını kesmeye karar verdiğini öne sürdü.Theo’nun evlenmesini kıskanması nedeniyle, belki de desteksiz ve yalnız kalacağı korkusuyla kulağını  kestiği sürüldü.[x]Yaşamındaki kırılmalar nedeniyle, değişik ruhsal durumları anlatmadaki ilginç biçemi ile “Çığlık”ın ressamı EdvardMunch’ın “Kıskançlık” resimlerinide  konuya örnek gösterebiliriz.

Edvard Munch (12 Aralık 1863 – 23 ocak 1944), Kıskançlık,

Bunlar yaratıcı birinin, başkalarının yarattıklarını beğenmesinden kaynaklanmaz mı: Bu sanatta kıskançlığın doğadaki kıskançlık kadar olumlu olduğunu da düşündürür. Okuduğunuz, gördüğünüz, dinlediğiniz, izlediğiniz sanat yapıtlarından sonra bir şeyler yapma isteği duyduğunuzda, içinizde boy veren, imrenmeyle karışık kıskançlık değil midir?

Bedri Rahmi Eyuboğlu sergisini gezerken, salonda gösterilen sanatçı ile ilgili kısa filmlerden birinde, “Ben iyi bir şair olmayabilirim, iyi bir ressam da olmayabilirim, ama hocalığıma laf söyletmem.” Sözü beni sarstı. Yaşadığı dönemde, ressamların şair, şairlerin ressam olarak gördükleri Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hocalığının çok iyi olduğu söylenir. Ben öğrencisinin öğrencisi oldum. Bildiğim, o, hem iyi bir şair, hem de iyi bir ressamdır.

İnsan insanın kurdudur. Hele  bizim coğrafyamızda bu, günlük yaşamın ayrılmaz parçasıdır. Herkes  kendisi ile değil, başkasıyla ilgilidir. Bu nedenle dünya yıkılsa gözü görmez dışarda olanları, onun gözü hep komşunun üzerindedir. Kapalı bir toplum olmamızdan, herkesin birbirine muhtaç olasından mıdır bu; kim bilir? Kıskançlıkları tetikleyecek şeyler yazarız sürekli. Sanat ve edebiyat içinde de kastlar oluşmuştur sessizce. Değerlendirme tembelliği nedeniyle daha çok yapıta değil, sanatçısına bakarlar; hangi çevreden, kimlerle birlikte vb. Değişik alanlarda üreten sanatçılar arasında iletişim çok düşük düzeydedir. İşlerin düşünsel temeli, biçimsel, estetik kaygıları nerdeyse hiç gündeme gelmez. Arada tanık olduğumuz değer bilirlik umutlandırınca kıskançlığa razıyız da, bu boşluğu ne yazık  hasetlik  dolduruyor zaman zaman.

Söylencelerde, mitlerde anlatılanlar, işin doğrusu insan doğamızın serüvenleridir. Sözlü edebiyatın, destanların en güzel yazılı örnekleri  Yaşar Kemal ve GabrielGarcíaMárquez ‘in romanlarında,  öykülerinde, kıskançlığın, hasetliğin, imrenmenin bin çeşidine tanık oluruz. Has sanatçılar hangi alanda olursa olsun, insanı iyi kavrayanlar, iyi anlatan sanatçılardır ve onları kıskanma hakkımız bizde kalsın...



[i]Hazırlayan:RolandDuncanAbélard ve Heloise Mektuplar, Çev: Zeynep Avcı, Mitos Boyut Yay. 2002 İstanbul

[ii]Peter Thoohey, Edebiyatta Sanatta ve Popüler Kültürde Kıskançlık,  Çev: Begüm Kovulmaz, Doğan Kitap, 2016 İstanbul, s. 30

[iii]Dostoyevski , Öteki

[iv]Nahit Sırrı Örik, “Kıskanmak” Oğlak Yayınları, 2008 İstanbul

[v]Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, İletişim yayınları, 2006 İstnbul

[vi]Prof. Dr Akın Erdem, “Nazım Hikmet olmasaydı, Necip Fazıl komünist olurdu-1”, http://www.pusulahaber.com.tr/nazim-hikmet-olmasaydi-necip-fazil-komunist-olurdu-1-2432yy.htm

[viii]Necati TONGACumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Beddua Şiirlerihttp://turkoloji.cu.edu.tr/necati_tonga_cumhuriyet_donemi_beddua_siirleri.pdf

[ix](Tarihsiz Mektup)Ahmet Arif’ten Leyla Erbil’e mektuplar, "Leylim Leylim" kitabından (Sayfa ; 202

[x]http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37823684

FACEBOOK İLE BAĞLAN