Tüm bu popülerliğinin yanı sıra en çok da sörfçülerin de tutkun olduğu bir yer burası. Özellikle de Alaçatı. İşte biz de kadrajımızı o taraflara çevirdik ve başarıları ile nam salmış bir hikâyeye yelken açtık.
Almanya’dan İtalya’ya oradan da İstanbul’a uzanan hayat diliminden, bir anda alınan bir kararla Alaçatı’da bambaşka bir yaşama imza atan, sörf aşığı ve sanatkâr Melek Toraman.
-Alaçatı son durağınız. Peki ya ondan öncesi?
Kuzey Almanya adası 'Sylte' doğdum. Bütün okul hayatım güzel doğasıyla, bisiklet yollarıyla tanınmış bu adada geçti. Sonra İtalya, Floransa şehrinde Tasarımcı olarak mezun oldum ve İstanbul’da çalıştım.
İstanbul şehri ne kadar heyecan verici olsa da, ben hiçbir zaman tam bir şehir kızı olamadım.
35 yaşında iyi bir kariyere sahiptim fakat kapitalizm dünyasının getirdiği hayat tarzı ile bizi aslında aynı zamanda ne kadar da kendimizden uzaklaştırdığını gösterdi…
Sonra 2 ay için Alaçatı’ya geldim ve şimdi 10 senedir buradayım.
-Peki neden Alaçatı ?
Windsurf’e olan sevgimden dolayı Alaçatı’da yaşıyorum. Türkiye Şampiyonasına ve Dünya Şampiyonasına senelerce katıldığım için sene boyunca antrenman yapmam gerekiyordu. Alaçatı’nın rüzgarı ve kışın kuvvetli esen lodos rüzgarı benim gibi bir çok sörfçüye su da güzel kayma imkanı sunuyor.
Yaz-kış sörfe emek vererek, Türkiye Windsurf Şampiyonasında 3.sırada yer aldım, 40 yaşında yurtdışındaki yarışlara katılarak , PWA Dünya Şampiyonasında 8. sıraya yükselmeye başardım.
-Alaçatı’nın sörf için yeri nasıl dünyada?
Alaçatı dünyada en güzel sörf merkezlerinin arasında yer alıyor. Bundan dolayı hep korunması gerekiyor. Her sene bu çok değerli bölgenin hızla değiştiğini görüyoruz. Yeni yapılanmalar, hoteller...
Rüzgarı, suyu da tabi ki etkiliyor. Bölge olarak sit alanı olmalı ya da en azından yeni yapılanmalara dur denmeli.
Oteller, evler her yere yapılabilir fakat böylesine güzel bir belde ve bu altın değerindeki koylar her yerde bulunamaz. O yüzden Çeşme’nin, Alaçatı’nın biraz daha üzerine düşülmeli ve değeri bilinmeli.
Peki sörf dışında Alaçatı’da zaman başka nasıl geçer sizin için?
Kışın rüzgarsız havalarda tuval üstüne resim yapmaya başladım. İlk sergimi Hacımemiş’in sokağında yapmıştım. Gelincik çiçeklerle, ağaç resimleriyle dolu bir sergi olmuştu. O günden sonra resim daha da yoğun bir şekilde hayatıma girmeye başladı. Resimde tarzım daha çok abstrakt iken çağdaş sanata doğru ilerledi ve geliştirdiğim özel teknik, İstanbul’daki galerilerin de dikkatini çekmeyi başardı. Akabinde Alaçatı ve İzmir derken sonra İstanbul’da da en iyi ressamlarla birlikte resimlerim sergilenmeye başladı.
Herkesin hep yapmak istediği şeyleri aslında siz şimdi biraz gerçekleştiriyor gibisiniz.
Kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Dışardan bakanlar yaşam tarzıma özeniyorlar fakat şunu da net bir şekilde görmek gerekir. Arkasındaki fedakarlıklar, hafta sonu çalışmalar derken işin senin hayatın, hayatın iş oluyor. Gecen, gündüzün bir oluyor. Yaz nasıl geçti anlamadım. İnanır mısınız arkadaşlarımla haftalarca akşam yemeğinde bile buluşamıyorum. Sabah 8’de bir başlıyorum, öğlen bir kaç saat sörf, sonra resime devam ve akşam üzeri sergi...
İşte böyle zamanlardan anlıyorsunuz ki başarı ancak çalışarak, emek vererek geliyor ve sadece kabiliyet yetmiyor.
Yakında bir sergi bekliyor mu bizi ya da hazırlıklara başlanıldı mı?
Şuan yeni bir sergi için hazırlanıyorum. Herkesi mutlu edebilecek çalışmalara da imza atmak için uğraşıyorum. Resim yaptığımda nasıl dostlarımla paylaşmak, onların fikirlerini almak beni mutlu ediyorsa, resimlerim de bir başkalarını mutlu edebilmeli.
Resim yaparak, renklerle oynayarak insanların ruhuna dokunmak istiyorum umarım gelecekte renklerimle daha çok sosyal işlerde yer alıp, muhtaç olan bir cana da yardım edebilirim.