Önce Kırkınca, Sonra Çirkince, Şimdi de Oldu Sana ‘Şirince’

Şimdilerde dünyaya nam salmış bu köye girdiğinizde, ilk doğanın mis kokusu karşılar ve sonrasında da o oyuncak gibi görünen yenilesi tattaki evleri. Böyle büyülenerek adımlarınızı atarsınız topraklarına. Sanki güneşi bile bir başka parlıyormuş gibi gelir. Sonra yaşam kaynağı insanlarını görürsünüz size doğru yakınlaşan. Al yanaklı, topaç yüzlü teyzeler ve parlak yüzlü, gülen gözlü amcalar eşlik etmeye başlar sizin Şirince gezinize.

Uzun ve nefes nefese bırakan merdivenlerini keyifle çıkmaya başlarsınız. Ne yaşınızın bir önemi vardır artık ne de o merdivenlerin dikliğinin. Adım attıkça her basamakta tarihi izleri görür, etrafınızdaki küçük hediyelik eşya dükkânlarına, eşarbını alelade bağlamış, durmadan yufka açan kadınlara takılır gözleriniz ve sonra burnunuza gelen o mis gibi gözlemelerin tadına bakmak için ara verirsiniz görsel şöleninize. Tüm köyü ayaklarınızın altında izleyip, çayınızı yudumlar gözlemenizi yersiniz, küçük tebessümlerle.

Sonra bitmek bilmeyen şarap evleri çıkar karşınıza. Eee zaten bir diğer şöhreti de bu şaraplarındandır Şirince’nin. Çilek, karadut, şeftali, yabanmersini, vişne, ahududu, kavun, nar, böğürtlen, kayısı, ayva, elma daha sayamadığımız ne kadar meyve varsa onun da şarabı vardır bu köyde. Her uğradığınız şarap evinde de tadarsınız arzu ettiğiniz şaraplardan ve adettendir ki 1 tane bile olsa almadan dönmezsiniz evinize.

Suyu bol, toprağı bereketli, havası güzel bu köyün de şöyle bir tarihi vardır anlatmaya değer…
Özgün adı olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran 40 kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda “Kirkice, Kirkince ve sonunda Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk yıllarında dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik'in; “Böyle bir yere Çirkince adı yakışmaz. Olsa olsa buranın adı Şirince olur” deyip akabinde yetkililere talimat vermesiyle almıştır bu ismi.

Şirince, 19. yüzyılda özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1800 haneli bir Rum kasabasıydı. 1923'te Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla, Kavala'nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Köyün evvelce bağ, incir, zeytinciliğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye başlamıştır. Bağcılık ve zeytinciliğin yanı sıra, şeftali, incir, elma, ceviz ve kiraz yetiştirilir. 1950'li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700'e kadar düşen köy nüfusu, 1990'lı yıllardan itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir. Köyde halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermektedir. Köy içinde harap durumda olan iki Rum kilisesi bulunmaktadır

Şirince’nin şarap hikayesi de şöyledir;
Şirince şaraplarının son zamanlarda ön plana çıkışını, Anadolu’nun kendi şarap kültürünü kaybolmaktan kurtarıp yeniden keşfetmiş olan bir Alman’a borçlu. 1999 yıllarında Şirince’ye Alman Helmut Krauss köyün üzümlerinin kaliteli olduğunu ve şarapçılık için uygun olduğunu fark eder. Bunun üzerine yaptığı çalışmalarla birlite Şirince’ye bir fabrika açmaya karar verir. Arkasından da Almanyada’ki şarap fabrikasını Goldberg’den edindiği tecrübelerini, arkadaşı ve iş ortağı Kemal Akgün’ü Şirince’ye getirir. Böylece Şirince köyü az tanınan ve bilinen şarabından bir sınıf yukarı çıkarak, Artemis Şarap Fabrikasında üretilen ve beğenilen dikkat çekici şarabı ile Türkiye’nin en tanınan şarapçılık köyü haline gelir.

Bir aralar dünya basını ve ünlüleri tarafından da dikkatleri üzerine çeken, bir zamanlar Kırkınca, sonra Çirkince, şimdi de İzmir’in küçük Şirince’si olan bu yer güleryüzlü insanlarıyla, tertemiz havasıyla, şekerleme kıvamında minik evleri ve buram buram üzüm kokan şaraplarıyla İzmir’in şirin yüzüdür burası…

Magazinizmir.com'un özel yazısıdır. Tüm hakları saklıdır. Başka yerlerde izinsiz kullanılamaz.

  • PAYLAŞ:
YORUM YAP