Sevgi, Nefret, Bencillik ve Narsisizm

Sevgi ise bir nesnenin tutkuyla olumlanmasıdır. Sevgi bir “etki” değil amacı mutluluk olan, nesnesinin gelişmesi ve özgürlüğü olan etkin bir özlem, bir içsel ilgililiktir. Sevgi, sevilenin doyuma ulaşmasının, sevenin doyuma ulaşması kadar önemli ve gerekli görüldüğü bir durumdur.

Önemli olan nokta şudur; belli bir nesneye karşı duyulan sevgi, bir kişinin içinde var olan başka bir kişiye yönelik bir sevginin yaşam bulması ve yoğunlaşmasıdır. Romantik sevgi görüşünde olduğu gibi insanın dünyada sevebileceği yalnızca bir tek kişi bulunabileceği, kişiyi bulmanın yaşamın en büyük fırsatı olduğu ve kişinin sevmesinin, tüm diğer insanlardan uzaklaşması sonucunu doğuracağı doğru değildir. Yalnız ve tek bir kişiyle yaşayabilecek türden sevgi, bu özelliği nedeniyle sevgi değil sado-mazoşist bir bağlılıktır. Sevginin içerdiği temel olumlama, temel insansal niteliklerin yaşama geçirilmesi olarak sevilen kişiye yöneltilir. Bir kişiyi sevmek bütün insanları sevmek anlamını içerir. Bu bağlamda insanı sevmek, çoğu kez sanıldığı üzere, belli bir insana karşı duyulan sevgiden “sonra” gelen bir soyutlama ya da belli bir “nesne” ile yaşanan deneyimin büyütülmüş şekli değildir. Somut bireylerle ilişki sonucu doğar ama insanları sevmek, belirli bir kişiyi sevmenin ön koşuludur. Bundan şu sonuç çıkıyor: İlkesel olarak, benim kendim, tıpkı bir başka kişi kadar benim sevgimin nesnesi olabilir. Kendi yaşantımın, mutluluğumun, gelişmemin ve özgürlüğümün olumlanması, böyle bir olumlama yeteneğimin varlığı ve temelde buna hazır oluşumdan kaynaklanır. Bireyde bu hazır olma durumu varsa, kendisine karşı da vardır: eğer yalnızca başkalarını “sevebiliyorsa”, sevme edimini hiç gerçekleştiremiyor demektir.

Bencillik, kendini sevmeyle değil, tam tersiyle aynı anlama gelir. Bencillik, oburluğun bir türüdür. Bütün oburluklar gibi bu da doymak-bilmezlik niteliği içerir. Bunun sonucu olarak da hiçbir zaman gerçek doyuma ulaşmak söz konusu olmaz. Oburluk, kişiyi hiçbir zaman doyuma ulaşmaksızın, bir gereksinimi doyurmak üzere sonu gelmez çabalar içinde tüketen dipsiz bir kuyudur. Yakın gözlemler bencil kişinin daima kaygı içinde kendisiyle ilgilendiğini, hiçbir zaman doyuma ulaşmadığını, daima huzursuz olduğunu, her zaman yeterince alamama korkusuyla, bir şeyleri kaçırma, bir şeylerden yoksun kalma korkusuyla hareket ettiğini göstermiştir. Daha fazlasına sahip olabilecek herhangi bir kişiyi kıskanma duygusuyla yanmaktadır. Daha da yakından gözlendiğinde, özellikle de bilinçdışı işleyiş incelendiğinde, bu tür kişinin kendisinden hoşnut olmadığı, tersine kendisini hiç sevmediği görülür.

Çelişik gibi görünen bu bilmeceyi çözmek kolaydır. Bencillik, işte bu kendini beğenmemekten, kendinden hoşnut olmamaktan kaynaklanmaktadır. Kendisinden hoşnut olmayan, kendisini onaylamayan kişi sürekli olarak kendi benliğiyle ilgili bir kaygı içindedir. Ancak ve ancak gerçek bir hoşnutluk ve onaylanma temelinde var olabilecek içsel güvenlik duygusundan yoksundur. Temelde güvenlik ve doyum duygularından yoksun olduğundan, sürekli kendisiye ilgilenmeli, her şeyin kendisinin olması açgözlülüğünü yaşamalıdır. Aynı şey, her şeyi kendine istemekten çok kendisine hayranlık duymayla uğraşan narsist diye nitelediğimiz kişiler için de geçerlidir. Yüzeyde bu kişiler kendilerine müthiş aşık görünürler gerçi ama aslında kendilerinden pek hoşlanmazlar ve –tıpkı bencillikleri gibi- narsisizmleri, temeldeki kendini sevme yoksunluğunu dengeleme görevi görür. Freud narsist kişinin, sevgisini başkalarından çekip kendi şahsına yönelttiğine işaret etmiştir. Bu tümcenin ilk kısmı doğrudur gerçi ama ikinci bölümü yanlıştır. Böyle bir kişi ne başkalarını ne de kendini sever.


Haberin Galerisi İçin Tıklayın.

  • PAYLAŞ:
YORUM YAP